Aramak

HAYIR YOLUNDA

Hayır yapmak, namaz gibi, oruç gibi, zikir gibi bir ibadettir. Zira bazı ayetlerde hayır işlemek, hatta hayır konusunda yarışmak, çeşitli amellerin yanında ayrıca zikredilir.

Allah Tealâ’ya iman nimetiyle şereflenen mümin, hep hayır üzere olan, hayrı talep eden, hayra yoran, hayır yolunda koşuşturan, kardeşinin hayrını isteyen; velhasıl bütün hayatı hayırla yoğrulmuş kimsedir.

Sözlükte şerrin karşıtı olarak “iyilik” manasında kullanılan “hayır” kelimesi, Kur’an-ı Kerim’de yüz yetmişten fazla ayette geçer. Hayır kavramının ayet-i kerimelerdeki kullanımları değerlendirildiğinde, maddi ve manevi bütün nimetleri karşıladığı anlaşılır. Bu bağlamda hayır kelimesi, geçtiği ayetlerde iyi, güzel, değerli, mal mülk, talep edilen şey, Kur’an, İslâm, hikmet, sâlih amel ve ahiret nimetleri gibi anlamlarda kullanılır.

Mesela, “Şüphesiz o (insan), hayır sevgisi sebebiyle pek katıdır.” (Âdiyat 8) ayet-i kerimesinde yer alan hayır sevgisinden, mal mülk ve servet sevgisi kastedilmektedir. Aynı şekilde; “Medyen halkına da kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. O, şöyle dedi: Ey Kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka bir ilahınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın. Ben sizi hayır içinde görüyorum. Ben sizin adınıza kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum.” (Hûd 84) ayet-i kerimesindeki hayır içinde olmak, refah, bolluk ve zenginlik olarak anlaşılmaktadır. İbn Cerîr et-Taberî, bu ayette geçen “hayır” ifadesinin bütün dünyevî faydalara karşılık geldiğini belirtmektedir. (Câmi‘u’l-Beyân, XV, 444-445)

“Fakat Peygamber ve beraberindeki müminler, mallarıyla, canlarıyla cihad ettiler. Bütün hayırlar işte onlarındır. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Tevbe 88) mealindeki ayet-i celilede müminlere müjdelenen hayır, ahirette karşılaşacakları nimetler olarak tefsir edilmektedir. (Câmi‘u’l-Beyân, XIV, 414)

Âl-i İmrân suresinin 26. ayetinde, hayrın sadece Allah Tealâ’nın elinde olduğunun bildirilmesi, hayır kavramının maddi manevi her türlü nimeti kapsadığına şöyle işaret eder:

“De ki: Ey mülkün sahibi olan Allahım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de çeker alırsın. Dilediğini aziz, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye gücü yetensin.”

Hadis-i şeriflerdeki “hayır” vurgusu da hayrın çok geniş bir anlam zenginliğine sahip olduğunu gösterir.

Ebu Hüreyre radıyallahu anhın rivayetine göre Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, oturmakta olan bazı insanların yanına geldi ve üç kez: “Size en hayırlılarınızı ve en şerlilerinizi haber vereyim mi?” buyurdu. İçlerinden birisinin: “Evet Ya Rasulallah” demesi üzerine şöyle buyurdu: “Sizin en hayırlınız, iyiliği umulan, kötülüğünden emin olunandır.” (Tirmizî, Fiten 76)

Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellem Muaz b. Cebel radıyallahu anha “Sana hayır kapılarını haber vereyim” buyurdu ve şöyle devam etti: “Oruç kalkandır. Sadaka, suyun ateşi söndürdüğü gibi günahları siler süpürür. Ve kişinin geceleyin kıldığı namaz...” (Tirmizî, Îmân 8)

Enes b. Mâlik radıyallahu anhdan gelen rivayete göre Rasul-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “İnsanlar arasında hayrın anahtarı, şerrin kilidi olanlar vardır.” (İbn Mâce, Mukaddime 19)

Ayet-i kerimelerde, hadis-i şeriflerde ve İslâmî kaynaklarda hayır kavramının zikredilen bu anlamlarının yanında, maddi fedakârlık, yardımseverlik ve en kapsayıcı anlamıyla infak etmek şeklinde kullanılması, müslümanları hayır işlemeye teşvik etmiş ve bu hedefin gerçekleşmesi yönünde çeşitli dernekleri, vakıfları ve hayır kurumlarını oluşturmaya sevk etmiştir.

Günümüzde hayırsever veya hayır yapmak dendiği zaman her ne kadar hadisenin maddi boyutu ilk planda akla gelse de, hayır yapan kişinin niyetinin ve hayrının karşılığını ahirette göreceğine olan inancı, yapılan hayrın Allah katında sâlih bir amel olduğunu gösterir. Bu açıdan bakıldığında hayır yapmak, namaz gibi, oruç gibi, zikir gibi bir ibadettir. Zira bazı ayetlerde hayır işlemek, hatta hayır konusunda yarışmak, çeşitli amellerin yanında ayrıca zikredilir.

Âl-i İmrân suresi 114. ayet-i kerimede mealen şöyle buyurulur: “Onlar, Allah’a ve ahiret gününe inanırlar. İyiliği emreder, kötülükten men ederler. Hayır işlerinde birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar sâlihlerdendirler.”

Takip eden ayette ise yapılan hayırların karşılıksız kalmayacağı şöyle vaadedilir: “Onlar ne hayır yaparlarsa karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah, takva sahibi olanları bilir.” (Âl-i İmrân 115)

Allah Teâlâ, insanlığa örnek olarak gönderilen peygamberlerin de hayır işlediklerini ve hayır işlerinde yarıştıklarını hatırlatmaktadır: “Onları (İbrahim, İshâk, Ya’kub) emrimizle doğru yolu gösteren önderler kıldık ve kendilerine hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekât vermeyi vahyettik. Onlar sadece bize ibadet eden kimselerdi.” (Enbiyâ 73)

“Onlar (Zekeriyyâ, Yahyâ) hayır işlerinde yarışırlar, umarak ve korkarak bize dua ederlerdi. Onlar bize karşı derin saygı içindeydiler.” (Enbiyâ 90)

Başka bir ayette, hayır işlerinde yarışırcasına koşuşturan müminlerin özellikleri şöyle sıralanır: “Rablerinin azametinden korkup titreyenler; Rablerinin ayetlerine inananlar; Rablerine ortak koşmayanlar; verdiklerini Rablerine dönecekleri inancından dolayı kalpleri ürpererek verenler... İşte bunlar hayır işlerine koşuşurlar ve bu uğurda yarışırlar.” (Mü’minûn 57-61)

Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin rahle-i tedrisinde yetişen sahabe efendilerimizin hayatları, hayır işleme ve hayırda yarışma konusunda örneklerle doludur. Hz. Ömer radıyallahu anh yaşadığı bir hadiseyi şöyle anlatır:

“Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bir gün bize sadaka vermemizi emretti. Bu emir bende mal bulunan bir zamana rastladı. Kendi kendime: ‘Bir gün Ebu Bekir’i geçeceksem bugün geçerim’ dedim ve malımın yarısını getirdim. Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellem bana:

– Ailene ne bıraktın, diye sordu. Ben de:

– Bir bu kadarını da aileme bıraktım, dedim.

Ebu Bekir ise malının hepsini getirdi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ona da:

– Ailene ne bıraktın, diye sorunca;

– Onlara Allah ve Rasulü’nü bıraktım, dedi. Bunun üzerine Ebu Bekir’e dedim ki:

– Bundan sonra asla seninle hiçbir şeyde yarışmam!” (Ebu Dâvud, Zekât, 40)

Hayır yolunda yapılan amellerin ve fedakârlıkların karşılıksız kalmayacağını Rabbimiz vaadediyor. Yeter ki niyetimiz O’nun rızası olsun. İlahî rıza istikametinde, hayra anahtar, şerre kilit olabilmek duasıyla…

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy