Bütün dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgını etkisini yitirmeye başladı. Türkiye’de ilk vakaların görüldüğü günlerde büyük bir kâbusla karşı karşıya kalmıştık. Salgına yakalananlar hastanelerin yoğun bakım ünitelerini dolduruyor, herkes evlerine kapanmış günlük vefat sayısını takip ediyordu.
21. yüzyılın -şimdilik- en ciddi salgını, hayatımızda daha önce hiç karşılaşmadığımız kavramlar ve nesnelerle tanıştırdı bizi. Kimileri ısrarla abartılacak bir şey olmadığını söylese de durum gerçekten ürkütücüydü. Vücut direnci düşük olanlar bir bir vefat ediyor, hastaların önemli kısmı da salgının etkilerini hayli ağır şekilde yaşıyordu. Aşıların devreye girmesi, “yeni düzene” sağlanan uyum, virüsün öldürücü tesirinin azalması nihayet vaka ve vefat sayılarını düşürdü. Her şeye rağmen tedbirli olmakta yarar var.
Müslüman kişi kaybetmez; ya kazanır yahut ders çıkarır. İnancımız başımıza gelen musibetleri ibret vesilesi olarak görmemizi salık veriyor. Koronavirüs salgınının da söylediği çok şey var.
Her şeyden önce bize verilen en büyük nimetlerden birinin sağlık olduğunun farkına vardık. Muhibbî mahlasıyla Kanuni Sultan Süleyman Han’ın dediği gibi, şu dünyada bir nefes sağlık kadar devletli başka bir şey yok.
Sonra, hayatın kalabalığı ve keşmekeşi nedeniyle birliğimizin, içimize dönmeyi unuttuğumuz anda virüs kendimizle hesaplaşma fırsatı verdi bize. Kaybettiğimiz her yakınımız, ihmal ettiğimiz dostlarımız, akrabalarımız ve kardeşlerimizin önemini hatırlattı. Dünyada oluşan tedarik problemi, Allah’ın bizlere bahşettiği nimetlerin değerini anlamamızı sağladı.
Devran hızlı dönüyor, biz de her şeyi hızlı unutuyoruz. Normalleşme olarak adlandırılan eski düzene yavaş yavaş dönmeye başladık. Muhtemelen bir süre sonra yaşanılanlar sanki rüyaymış gibi gelecek. Bize düşen, yaşadığımız felaketleri kaçınılmaz sonun provası gibi görmek olmalı. Ayet-i kerimede buyrulduğu gibi, başımıza gelen musibetler bizim yapıp ettiklerimiz yüzünden. Öyleyse tez zamanda kendimize çeki düzen düzenlememiz şart.