Evrende canlı ve cansız ne kadar alem varsa hepsi, her türlü kargaşadan uzak ve sükun içerisinde yaşarken, insan halâ kendi nizamını kuramamış olmanın çilesini yaşamakta... Kaos, kargaşa, inançsızlık, bütün bir insanlığın çekirdeğini teşkil eden ferdin iç dünyasına, ta kalbine girmeyi artık başarmış gözüküyor... Kendi sinesini günahlara sığınak yapan inkarcı insan, hem kendi iç dünyasında nice ızdıraplar tatmış, hem de içinde yer aldığı topluluklara nice acılar yaşatmıştır...
İnsan, ıslah edici yönüyle düzenin kaynağı olduğu gibi, bozguncu yönüyle de her zaman ifsadın, yani anarşinin kaynağı olagelmiş... O, tarihi boyunca çoğu zaman bozulmuş ve bozgunculuk yapmıştır... Kendisiyle beraber aileyi, cemiyeti, devleti ve hatta evrensel kanunlara müdahale ile tabiatı bile ifsat etmeye yeltenmiş ve artık bunda da başarılı olmuştur.
Bitkiler aleminden hayvanlar alemine, hatta yıldızlara kadar bütün evrenin özünde nizam arzusu yatmaktadır. Fakat sayısız alemler, ilahi nizama derin bir huşu içerisinde boyun eğmişken, inkarcı insan bütün acizliğine ve muhtaçlığına rağmen, evrenin merkezinde ilahi nizama daima savaş açmıştır. Çünkü insanın özünde, her türlü düzene karşı daimi bir başkaldırı arzusu barınmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’de, inkarcı insanın bu yönü, “Onlara: ‘Yeryüzünde fesat çıkarmayın’ dendiği zaman, ‘biz ancak ıslah edicileriz’ derler.” (Bakara/12), “Sakın ha... Uyanık olun ve şunu bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir... Fakat anlamazlar.” (Bakara/2) meali kerimeleri ile ortaya konmaktadır...
Gerçekten de inkarcı insan, görünüşte bir takım beşeri sistemler kurduğuna bakıp aldanarak, dünya hayatında bir fesat çıkarıcı olduğunun farkına varamamıştır. Ama onun kurduğu sistemler, genellikle ifsada, anarşiye hizmetkar olmuştur. İnkarcı insan, kalbini şirkle kirleterek, her şeyden önce bozgunculuğu kendi iç dünyasında başlatmıştır... İçinde ikilik ve bu yüzden de çatışma bulunan bir ferdin, yaşadığı aleme nizam getireceğine ihtimal verebilir miyiz? İnsanlık tarihinde, inkarcı ahlakın egemen olduğu çağlara baktığımız zaman, dünyanın harap olduğunu, medeniyetlerin, kültür ve sanat eserlerinin yok edildiğini görür, ahlakın iflasına şahit oluruz hep...
İnsanlığın tarihini bize bir panorama şeklinde anlatan Kur’an-ı Kerim, inkara sapan fert ve toplulukları, insanlığa hep fesatçılar olarak tanıtmış ve insanlık alemini, onlara karşı birçok ayetle uyarmıştır. Ve iş başına geçtiği zaman ifsada, yani bozgunculuk ve anarşiye koşacak insanları, mealen: “O, dönüp gittiğinde ortalığı fesada vermek, ekinleri tahrip edip, nesilleri bozmak için çalışır...” (Bakara/205) şeklinde tasvir etmiştir.
Bu ayet meali, günümüzdeki toplumsal huzursuzlukların ve tabiattaki dengesizliklerin kaynağına dikkatimizi çekmektedir. İnkarcı insanın her zaman olduğu gibi bugün de kendi iç aleminden başlayarak çevreyi, aileyi, toplum ve bütün beşeri üniteleri ifsat ettiği bir hakikattir. Ekinler, sebze ve meyveler, artık hormonludur, sunidir... Adeta yapay bir çağda yaşıyoruz. Yediğimiz gıdalardan, insanlararası münasebetlerimize kadar her şeyimiz suni... Diğer taraftan hayvan ve bitki nesilleri, artık yok olma tehlikesiyle karşı karşıya...
Çevreyi bozan bu müfsit topluluk, insan neslinin temizliğini bozmak için de, zinayı meşru kılmaya çalışır. Yüce Rabbimiz, insan neslini korumak ve temiz kılmak için bu çirkin fiili büyük bir günah ilan ederken ve hatta ona yaklaşmayı, ona zemin hazırlayacak her türlü davranışı bile, “Zinaya yaklaşmayın! Zira o bir hayasızlıktır ve çok kötü bir yoldur.” (İsra/32) fermanıyla çok çirkin bir suç ilan ederken, inkarcı zihniyet zinayı teşvik eden her türlü davranışı, açılıp saçılmayı, hiç bir ahlakî kayıt tanımayan kadın ve erkek münasebetlerini modern hayatın vazgeçilmez bir parçası olarak kabul ettirmiş ve çağdaş insanın hayat tarzı haline getirmiştir. Hatta bu hayat tarzını teminat altına da almıştır. İnkarcı ahlakın insanlık alemine egemen olup, her türlü kuvveti ele geçirmesi neticesinde fert, ilahî ahlaktan mahrum kalmış; gerçek bir aşka hasret kalbi, fani ve süfli şehvetlerle çürümüş, sonra da bu çürüme, bu çöküş aileye sıçrayıp, insan neslini kirletmeye başlamıştır.
Bozguncu tipler, insanlık aleminin çekirdeğinde, yani ailede fitneye yolaçan düşünceleri ekip yeşertmeye gayret etmiş, birisinin yokluğunda ötekisinin varlığının asla düşünülemeyeceği erkek ve kadın, birbirine düşman iki unsur haline getirilmeye çalışılmıştır. Ailede ve diğer daha geniş ve gelişmiş beşeri müesseselerde anarşinin yok edilmesi için, erkeğin veya kadının değil, Kur’an’ın tayin ettiği hukukun üstünlüğü ve egemenliği esastır. Bu üstünlük de, adil ve haktan yana bir kuvvet tarafından korunur. Bu nizam fikrinden habersiz ve mahrum zihniyet tarafından, kadına yaratıcısının verdiği haklar yerine, kendi heva ve heveslerinin tayin ettiği haklar verilmeye çalışılır. Ona, insan neslini doğurup büyüten, ak ve helal sütü ile birlikte şefkat ve merhamet de emzirerek terbiye eden, temiz bir cemiyet örgüsü için yavrusunu insanlık ailesine emanet eden bir anne olmak vazifesi yerine, erkekliğin sefil iştihalarını tatmin eden bir meta kıymetsizliğini reva görmüştür. Ve bu müfsit tipler yüzünden insanlık ailesinin çürüyüp kokuşup bozulması, bu mukaddes çekirdek yapıdan başlamıştır...
İnkarcı ahlak, insanlığa, ‘hayat haz içindir, ötesi yoktur; duyularını yalnızca hayatın lezzetlerine aç’ mesajını verir. Musikisiyle, sanatıyla, edebiyatıyla hep böyle bir hayat tarzını telkin eder durur. Bu yüzden bu inancın bağlıları, kendilerinin her ne kadar ıslah ediciler olduklarını iddia etseler bile, aslında yeryüzünde bugün yaşanan fesadın ve sömürünün kaynağı durumundadırlar. Oluşturdukları prensiplerde insanlığın hevasına hizmet, ahiret ve ebediyetine ise ihanet vardır. İnkarcı düşünce yeryüzüne hakim olduğu günden beri dünya, sömürgeler edinme uğruna emperyalist maksatlı savaşlara sahne olmuştur. Dinin yerini ideolojiler almış. peygamberlerin mevkiine ideologlar oturmuştur. Dünkü, Lat, Menat, Uzza gibi inkarcı mütekebbirlerin heva ve heveslerini temsil eden müşahhas (somut) putlar yıkılmıştır ama, bugün inananların mağlubiyetiyle dünyaya hakim olan ve süpergüçlerin hevalarını temsil eden mücerret (soyut) putlar vardır. Fikrî, siyasî, ekonomik ve sosyal hayatımızı işgal eden her ideoloji ve doktrin, bu kabil putlar cümlesindendir. Artık insan haklarını bu putlar tayin eder, insanlık bu putlara kurban edilir. Beşeri sistemlerin gücü, bu putların bekası için çalışır...
Kur’an’ı derin bir tefekkürle okuyan bütün müminler, insanlık ailesinde, havada, toprakta ve suda gözlemlediğimiz her türlü rahatsızlık ve anarşinin kaynağının, inkarcı insanın kalbinde olduğunu çok iyi anlar ve bilir...
Cümle anarşinin ve huzursuzluğun dinmesi için biricik yol tövbe... Yüce Rabbimizin “O halde hemen Allah’a kaçın...” (Zariyat/50) emrine uyarak, O’na kaçmaktan başka çaremiz yok.