Amerikalı ve Avrupalı basın yayın kuruluşları hayli zamandır dünyanın her yerinde oldukça aktif faaliyet yürütüyorlar. DW, BBC, CNN, France 24 gibi televizyon kanalları, internet üzerinden sürdürdükleri yayınlarla da ses getiriyorlar. Bunlara ilaveten Arap sermayesinin satın aldığı medya kuruluşları da neredeyse diğerleri kadar etkili olmaya başladı.
Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan savaşta medyanın gücü net şekilde görüldü. Putin’in söz konusu kuruluşların çalışmalarını durdurma kararı alması yönlendirici içeriklerin yayılmasını önlemek içindi. Büyük oranda başarılı da oldu.
Batı menşeli yayın kuruluşlarının politikasını tek cümle ile özetleyebiliriz: “İçeride statükoyu (mevcut durumu), dışarıda devrimi desteklemek.” “Arap Baharı” olaylarında da aynı merkezden koordine edilen yayınların etkisi büyüktü. Keza Gezi Parkı olaylarında da bu medya kuruluşları günlerce yaptıkları canlı yayınlarla Türkiye’de tertiplenen sivil darbe girişimine destek vermişler, yalan haberlerle kalabalıkları sokaklara çekmeye çalışmışlardı.
Demokratik rejimlerde üç güç tarif edilir: 1) Yasaları çıkaran yasama gücü; 2) Ülkenin yönetimini gerçekleştiren yürütme gücü ve 3) Yasaların uygulayıcısı yargı gücü. Medya gücü ise kamuyu yönlendirme, hükümetleri değiştirme, yasaların çıkışını ve uygulayışını etkileme kabiliyeti bakımından “dördüncü kuvvet” olarak tanımlanıyor. İnternetin yaygınlaşması ve doğurduğu sonuçlar da bir “beşinci güç” olduğunu ihsas ediyor. Neticede medya, internetin etkisine de yaslanarak önü alınması zor bir güce dönüştü.
Geldiğimiz noktada bu gücü daha etkin kullanma rekabeti ile; kelimenin tam anlamıyla medya savaşlarıyla karşı karşıyayız. Bu savaşı medya silahını verimli kullanmayı becerebilen devletler kazanacak. Bunun için ekonomik etkenler ne kadar mühimse, nitelikli insan kaynağı da o kadar mühim.
İslâm dünyası bu konuda maalesef hem akıl hem uygulama bakımından geri kalmış durumda. Kendimize yapılan zulümleri uluslararası alana taşıma konusunda bile yetersiz kaldığımız yetmiyormuş gibi bir de manipülatif söylemlerin birincil muhatabı oluyoruz. Sözün özü, daha alınması gereken çok yol var.