10’uncu asrın büyük âlimi Ebu’l Feth Büstî, “Parana şefkat eyle, malına acı. Telef etme ki düşmekten ve borçtan kurtulasın.” diyor.
Siyasî krizlerin ayyuka çıktığı, toplumsal dönüşümlerin ışık hızıyla gerçekleştiği bu dönemde dünyanın perde arkasında kalan büyük bir problemi var: İsraf.
Öyle bir düzen tesis edilmiş ki birileri açlıktan ölürken başka birileri de doymak bilmiyor. Yetmiyor, yiyemediğini de çöpe döküyor. Fakirliğe mahkûm olanların, açlık sıkıntısı çekenlerin çoğunlukla müslümanlar olması da acı bir tablo olarak karşımızda duruyor.
Sınırsız tüketmeyi kutsayan Batı kültürü, İslâm dünyasını da etkilemiş durumda. Özellikle petrol zengini müslüman ülkelerdeki savurganlık akıllara ziyan.
Türkiye için de tablo iç açıcı değil. Türkiye İsrafı Önleme Vakfının raporuna göre meyve ve sebzelerin yüzde 25’i daha sofraya gelmeden çöpe gidiyor. Günde 12 milyon, yılda 4 milyar 380 milyon ekmek atılıyor. Gıda ve Tarım Örgütü’nün paylaştığı rakamlar ise daha korkunç. Buna göre, üretilip sofralara ulaşmadan çöpe giden meyve ve sebzelerin oranı tam yüzde 53! Parasal karşılığı ise 757 milyar lira!
Rakamlarla daha fazla kafa karıştırmadan şunu söyleyelim: Rabbimiz celle celâluhû Araf Suresi’nde “Ey Ademoğulları! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin. Yiyin için, fakat israf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez.” buyuruyor.
Âlemlere rahmet Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem de muhtaç hale düşmemenin reçetesini veriyor: “Tutumlu olan muhtaç olmaz!”
Dünyada tarım ve hayvancılığın giderek büyüyen kriz haline geldiği bu dönemde biz müslümanların israf konusuna özellikle hassasiyet göstermemiz gerekiyor. Konuya ilişkin ayet-i kerimeleri ve hadis-i şerifleri duyuru tahtalarına, kâğıtlara değil zihnimize yazmalı; nasihatleri kulağımıza küpe eylemeli. Hamdolsun, Mevlâmızın ikramı bol. Ama imtihanı da çetin.