Kutlu bir misafirimiz var, gelişiyle hoş gelen, gönlümüze hoşluklar getiren, bizi hoşnut etmeye gelen... Kapımızı çalıyor kutlu bir misafir. Bekliyorduk, yolunu gözlüyorduk, umut ediyor, istiyorduk. Ne güzel geldi, iyi ki geldi, hoş geldi; safa, huzur, saadet getirdi. Bizi arındırmaya geldi mâsivâdan. Dünya hırsından kurtarmaya geldi. Özlenen bir dost gibi, beklenen kutlu bir haber gibi geldi. Sanki kurtuluşumuz geldi; beratımız, affımız, müjdemiz gibi. Kulluğumuzu, acizliğimizi; acizliğimiz içindeki kıymetimizi hatırlatmaya geldi. Rabbimizi, sahibimizi bildirmeye geldi. Bizi eğitmeye, adam etmeye, insan kılmaya geldi. İyi ki geldi, binler defa hoş safa geldi. Hakikaten ne güzel geldi. Hele de bu sene, musibetler üst üste gelmişken, inşirah oldu geldi.
Gönüllerimiz aylardır haraptı, ibadetlerimiz özürlü, kulluğumuz kusurlu, huzurumuz eksik... Bakışlarımız puslanmıştı nicedir. Kalbimiz kasvete boğulmuştu. Gerçi habercileri gelmişti, Receb ve Şaban adında iki kutlu müjdeci. Kutlu Nebi aleyhissalâtu vesselam Recebin Allah Tealâ’nın, Şabanın kendisinin, Ramazanın ise ümmetinin ayı olduğunu buyurmuştu. Ne yüce bir hediyedir bu bize!
Bir müjdedir ayak sesleri Rahman’ın bizim için donattığı ilahî bir sofradır Ramazan. O’nun rahmetini, esenliğini, bereketini daha nice nimetini bol bol ihsan ettiği mükellef bir sofra. Bu sofraya hürmetle, saygıyla oturmamız icap etmez mi? Şükranla, edeple ve sevinçle...
Bu öyle bir ay ki, sevinçli haberler getiren bir müjdeciyi karşılar gibi tüm kalbimizle buyur etmemiz gereken bir habercidir o. Affedilmeye türlü vesileler vardır içinde. Bizi temizlemek ve affetmek için sebepler yaratan Rabbimiz’in şanı çok yücedir.
“Gelmeseydi ne olurdu?” diye sormak muhaldir Ramazan için. Çünkü o bize rağmen gelir; unutmuşluğumuza, gafletimize, kadir kıymet bilmeyişimize rağmen... O öyle vefalı bir dosttur ki, biz onu unutsak da kaybolup gitsek de arar bulur bizi. En vefasızların içlerine düşüverir belki bir fırın kuyruğunda, belki bir iftar vaktinin tenhalığında iç yakan bir ah gibi.
Şimdi artık bir ay boyunca ilahî bir talime tâbi tutulacağız. Her iftar vaktinde emr-i ilahîyi bekleyeceğiz, sâdık bir nefer gibi. Kinimizi merhamete, kibrimizi tevazuya, hırsımızı kanaate, gafletimizi huşûya dönüştürmeyi öğreneceğiz. İftar vakitlerinde inen meleklerin saf saf duruşunu fark etmeden, kurumuş göz pınarlarımızın canlanmasına şahit olacağız. Kimsenin göremeyeceği yerlerde bile nefsimize dur diyebildiğimizi fark edecek ve ihsan halinin öyle zor olmadığını anlayacağız belki.
İlk teravihi, ilk sahuru, ilk orucu, ilk iftarı uzaklardan gelen bir dostu karşılar gibi karşıladık. Sarıldık, sarmaş dolaş olduk. Müminin kalbi incedir, suya kavuşan çorak toprak gibi şimdi. Çölde yolunu yitirip sonra bir vaha bulan yolcu gibi halimiz.
“İnsan nisyan ile malûldür” der eskiler; unutmuşuz meğer onu, ama o vefalı dost yine çalıverdi kapımızı. Bir de “unutmak da bir nimet” derler ya, belki bunca heyecanımız unuttuğumuzdandır. Unutmasaydık belki çok sıradan gelecekti onun geliverişi.
Evim de mescidim
Şimdi ılık meltemler esiyor evimizde, içimizde. Onu hissetmeyeli uzun zaman olmuştu. Ne müthiş bir hal oruç tutmak, oruca tutunmak. İçimizde küllenmiş korun tekrar tutuşması gibi. Yeniden dirilişin, nice cürümlerden affa uğramış olmanın mahcubiyeti gibi.
Bu defa belki teravihi camilerimizde karşılayamadık. Kim bilir, belki Rabbimiz’in evlerini özlememiz gerekiyordu. Şimdi kendi seccademiz, evlad ü ıyalimizle secdelerimiz mescid. Evimi, odamı, bütün yeryüzünü mescid kılana hamdolsun.
Yüzümüzde bir aydınlık, sebepsiz tebessüm.Bu ilk sahur çocukluğumuzun ilk sahuruna götürdü, ilk oruç heyecanına, tekne oruçlarımızın sıcaklığına. Yemek içmek gibi en sıradan işi ibadet kıldı Ramazan.
Bu ilk oruç, gövdesine su yürüyen bir filizin canlanışı gibi canlandırdı ruhumuzu. Kanatlanıp ötelere uçurmak için zorluyor bizi. Bu hafiflik, şeytanlar zincirlenmişken ruhumuzun zincirlerinden kurtulması gibi. Tatlı bir yorgunluk sarıyor bedenimizi, gardımızı bile isteye indiriyoruz, küstüklerimiz gelse boynuna sarılacak gibiyiz şimdi. Affedildikçe affetmeyi mi öğreniyoruz?
Evimiz, mahallemiz, şehrimiz, vatanımız bir selam yurdu şimdi. “Selam herkese ve her şeye! Size bizden zarar gelmez artık, çünkü oruçla aydınlandı kalbimiz!” der gibiyiz. Başladık, hamdolsun şenlendi soframız, evimiz ve kalbimiz. Bahar goncaları gibi açılmaya durdu ruhumuz. Şimdi dua vakti. İman tazeler gibi, en sevdiğimize fısıldar gibi dua vakti: “Allahım, niyet ettim senin rızan için oruç tutmaya...”