Kur’an-ı Kerim’de tevbenin yanı sıra, günahların örtülmesine vesile olan bazı hususlar sıralanır. Bunların başında iman ve sâlih amel gelmektedir.
İster itaat ister isyan
“Ahsen-i takvîm” üzere yaratılan insanoğlunun şu dünya hayatında asıl vazifesi Rabbi’ni tanımak, O’nun emirleri doğrultusunda yaşamaktır. Bu gayeye uygun yaşayabilmesi ise gönderilen peygamberlere tâbi olmasına bağlıdır. Çünkü peygamberler hak ve bâtılı gösteren, hidayete rehberlik eden seçkin kullardır. Yüce Mevlâ’nın kullarını böyle elçileri ile desteklemesi rahmetinin bir eseridir. Rasul-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellemin şahsında bu rahmete işaret olarak “Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ 107) buyurulmuştur.
Bütün yaratılmışlar içinde seçme yeteneğine sahip tek varlık olan insan, imtihanın bir gereği olarak itaat ve isyan kabiliyetine sahiptir. Peygamberlerin davet ettiği yolu tercih ederse itaat; şeytanın ardı sıra yürürse isyan yolunu tercih etmiş olur. Yani peygamberlere ve şeytanlara tâbi olmada serbesttir. Bu serbestliğin bir unsuru ve imtihan gereği kıyamet gününe kadar şeytana mühlet verilmiştir. Cenâb-ı Hakk’ın kullarını sınamak için şeytana verdiği bu mühlet ayet-i celîlede şöyle yer almaktadır:
“(İblis) Dedi ki: Rabbim, öyle ise onların tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver. (Allah): O halde sen o bilinen güne kadar mühlet verilenlerdensin, dedi. (İblis): Rabbim, dedi, beni azdırmana kasem ederim ki ben onlar için yeryüzünde süslemeler yapacağım ve hepsini yoldan çıkartacağım. İçlerinden ihlâsa erdirilmiş kulların hariç. (Allah): İşte bana ulaştıran dosdoğru yol budur. Azgınlardan sana uyanlar dışında, senin kullarım üzerinde hiçbir hâkimiyetin yoktur, dedi.” (Hicr 36-42)
Bu ayet-i kerimede ihlâslı müminler dosdoğru yol üzere olmakla ve şeytanın tasallutundan emin olmakla taltif edilmektedir. Bununla beraber kulun şeytanın hilesine aldanıp günaha meyletmesi, hatta günah çukuruna batması da mümkündür. Bir ömür itaat ile isyan arasında çırpınıp duran müminin ilâhî rahmetten ümidini kesmemesi, her tökezlediğinde tevbe kapısına yönelmesi gerekir.
Kuldan istenen hiç hata yapmaması değildir. Fakat her hata işlediğinde kusurunu bilmesi, tevazu ile tevbe tutamağına sımsıkı tutunması istenir. Bu sırra binaen Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellem buyurur ki: “Her insan günah işleyebilir. Günah işleyenlerin en hayırlısı tevbe edendir.” (İbn Mâce, Zühd 30). Yine O’nun işaret ettiği gibi, günahla kirlenen kalp, tevbeyle temizlenir. (İbn Mâce, Zühd 29)
EY İMAN EDENLER! ALLAH’A SAMİMİ BİR ŞEKİLDE TEVBE EDİN. UMULUR Kİ RABBINIZ SİZİN KÖTÜLÜKLERİNİZİ ÖRTER VE SİZİ İÇLERİNDEN IRMAKLAR AKAN CENNETLERE KOYAR.” (Tahrîm 8)
Tevbe, kalpteki günah lekelerini temizlediği gibi işlenen günahların yüze vurulmak yerine üstünün örtülmesini sağlayan bir özelliğe sahiptir. Ayet-i kerimede mealen şöyle buyurulur:
“Ey iman edenler! Allah’a samimi bir şekilde tevbe edin. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar.” (Tahrîm 8)
Örtüler neler?
Kur’an-ı Kerim’de tevbenin yanı sıra, günahların örtülmesine vesile olan bazı hususlar sıralanır.
- Bunların başında iman ve sâlih amel gelmektedir: “Kim Allah’a iman eder ve sâlih amel işlerse, Allah onun kötülüklerini örter ve onu içinden ırmaklar akan, ebedî kalacakları cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş budur.” (Teğâbun 9; Ayzıca bkz: Ankebût 7; Muhammed 2)
- Yüce Mevlâ’dan gereği gibi sakınmayı ifade eden takva da günahları örten ameller arasında yer almaktadır: “Ey iman edenler! Eğer Allah’tan gereği gibi sakınırsanız O size iyiyi kötüden ayırt edecek bir anlayış verir ve sizin kötülüklerinizi örter, sizi bağışlar. Allah büyük lütuf sahibidir.” (Enfâl 29; Ayrıca bkz: Mâide 65; Zümer 35; Talâk 5)
- Sadakaların gizlice verilmesi de kötülüklerin örtülmesine vesile olmaktadır: “Eğer sadakaları (zekât ve benzeri hayırları) açıktan verirseniz ne güzel! Eğer onu fakirlere gizlice verirseniz işte bu sizin için daha hayırlıdır. Allah da bu sebeple sizin günahlarınızı örter. Allah yapmakta olduklarınızı bilir.” (Bakara 271)
- Kötülükleri örten amellerden biri de karz-ı hasendir. “İhtiyacı olanlara Allah için borç vermek, malî yardımda bulunmak anlamına gelen bu ifade, “Allah’a güzel bir borç takdim etmek” şeklinde tanımlanır. Ayet-i kerimede namaz, zekât, peygamberlere iman ve onları destekleme gibi amellerle beraber zikredilir: “Eğer namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, peygamberlerime inanır, onları desteklerseniz ve Allah’a güzel borç verirseniz (ihtiyacı olanlara Allah rızası için borç verirseniz), andolsun ki sizin günahlarınızı örterim ve sizi altından ırmaklar akan cennetlere koyarım.” (Mâide 12)
- Büyük günahlardan sakınanların da kötülüklerinin örtüleceği müjdelenmektedir: “Eğer size yasak edilen büyük günahlardan kaçınırsanız, kusurlarınızı örter ve sizi şerefli bir yere (cennete) koyarız.” (Nisâ 31)
İmtihan yurdunda kulluk yolculuğuna devam eden mümin, elbette şeytanın fısıltılarına, aldatmasına maruz kalacaktır. O kendine düşeni yapmakta, müminlerin ayağına çelme takmak istemektedir. Mümine düşen de Rabbi’nin rahmetine ve mağfiretine sığınmak, tevbe ve sâlih amellerle günah kirinden temizlenmektir. İhlâs hali de ancak bu şekilde elde edilir. Şeytanın ihlâs sahibi müminlere zarar veremeyeceği ayet-i kerime ile teminat altına alınmıştır.
Âl-i İmrân suresinde tezekkür ve tefekkür ehli olarak tarif edilen akl-ı selim sahibi kulların duasıyla Yüce Mevlâ’ya sığınıyoruz:
“Rabbimiz! Gerçek şu ki biz, ‘Rabbinize iman edin!’ diye çağıran bir davetçiyi işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, ruhumuzu iyilerle beraber al.” (Âl-i İmrân 193)