Aramak

Öyle Bir Zaman ki...

“Müslümanların hürmet ettiğine ben de hürmet ettim. Allah Tealâ Ramazana olan hürmetim sebebiyle bana hidayet ihsan buyurdu. Ölümüm yaklaştığında başıma biri geldi. Bana kelime-i şehadeti söyletti, ondan sonra ruhumu teslim ettim.”

Allah Tealâ bazı mekânları ve bazı zamanları diğerlerine üstün kılmıştır. Mekke-i Mükerreme’yi bütün mekânlardan üstün tuttuğu gibi içinde bulunduğumuz Ramazan ayını da diğer aylardan, bu ayda bulunan “Kadir Gecesi”ni de diğer gecelerden üstün tutmuştur.

“Ramazan” kelime olarak “çok sıcak gün, güneşte yanmış toprak, taş” anlamlarına gelir. Bu aya neden bu ismin verildiği hususunda meşhur müfessirlerden Ebu İshak Salebî(v. 427/1035) rahmetullahi aleyh şu açıklamayı yapar:

“Sıcak ayda oruç tutulup açlığın insana verdiği yanma duygusundan veya günahların mahvolup silinmesinden; kalplerin öğüt ve ibretlerden yanmasından, günahlardan temizlenmesinden bu aya Ramazan ismi verilmiştir.”

Temizlenerek hazırlanmak

Namaza başlamadan evvel, “Ya Rabbi! Senin rızan için farz kıldığın şu namazı eda edeceğim. Fakat günahlarım çok. Bu aciz kulunu affediver de huzuruna bu günahlarla çıkmayayım...” anlamında istiğfar eder, kalbimizi namaza hazırlarız. Namazı tamamladıktan sonra da, “Ya Rabbi! Senin farz kıldığın bir namazı eda ettim. Fakat senin emrettiğin gibi hakkını vererek ibadet edemedim. İhlâslı olamadım.” anlamında yine istiğfar eder, af dileriz.

Bunun gibi büyük ikram ve faziletler barındıran Ramazan-ı Şerif’e de kalbimizde tazarru, dilimizde istiğfar ile başlangıç yapmalıyız. Nitekim Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselam Ramazan ayı gelmeden bu mübarek aya ulaşma isteğini dualarla dile getirmiş, sahabileriyle bu konuda sohbet ederek onların kalplerini bu kıymetli zamana hazırlamıştır.

Ramazan ayından önce gelen Receb ve Şaban aylarının, Ramazan için ön hazırlık olması bakımından Efendimiz aleyhissalâtu vesselamın hayatında ayrı yerleri vardır. Malum olduğu üzere Receb ayı girince “Allahım! Receb ve Şaban’ı bize mübarek kıl. Bizi Ramazan’a ulaştır.” diyerek dua etmiştir.(Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/259)

Hayır ve bereket sağanağı

Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, Ramazan ayının sonraki Ramazan’a kadar günahlara kefaret olduğunu bildirerek bu mağfiret ayından azamî ölçüde istifade edilmesi gerektiğine işaret etmiştir. (Müslim, Tahâret, 16, 158).

Ayrıca bu ayda yapılan yardımların öteki aylara göre ecrinin daha büyük olduğu müjdelenmiştir. Bu sebeple müslümanlar zekâtlarını bu ayda vermeyi adet haline getirmiş, iftarları ikram vesilesi bilerek davetler tertip etmişlerdir. Kendi yakınları öncelikli olmak üzere semtlerindeki fakir ve muhtaçlara, talebelere yardım eli uzatarak Allah Tealâ’nın rızasını ümit etmiş, birbirlerine maddi-manevi destekle iman kardeşliğinin pekişmesine vesile olmuşlardır.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem, bir kimsenin oruçlu bir kimseye iftar ettirmesinin günahların bağışlanmasına ve cehennemden kurtulmasına sebep olacağını ifade buyurmuştur. Bunu işiten Sahabe-i Kiram’dan bazı fakirler üzülmüş ve;

– Ya Rasulallah! Hepimiz bir oruçluyu iftar ettirecek güce sahip değiliz, diye hallerini arz etmişlerdir.

Bunun üzerine Efendimiz şöyle buyurmuştur:

– “Allah Tealâ bu sevabı, bir oruçluyu bir hurma, bir yudum su ya da bir içim süt ile iftar ettirene de verir.”

Sadece saygı göstermek bile

Çok okunan mev’ize kitaplarından biri olan Zübdetü’l-Vâizîn’de şöyle çarpıcı bir hikâye nakledilir:

“Bir Ramazan günü müslüman mahallesinde oturmakta olan bir mecusî, küçük çocuğunun müslümanların arasında ekmek yediğini görür. Çocuğa kızar ve;

– Oğlum! Ramazan ayında müslümanlar arasında yemek yenir mi? Onlar için bu günler kutsaldır, saygı göstermek gerekir, diyerek çocuğunu derhal eve gönderir.

Her faninin tattığı ölüm ona da uğradıktan sonra, o şehirde bulunan sâlihler bu mecusîyi rüyalarında cennette görürler. Halbuki mecusînin cennete girmesi Allah Tealâ’nın vaadine aykırıdır. Adama;

– Nasıl oldu da bu nimete eriştin? Biz seni imansız bilirdik, diye sorarlar. Mecusî şu cevabı verir:

– Evet, doğru söylüyorsunuz. Ben mecusî idim. Fakat bir gün küçük oğlum müslümanların oruçlu olduğu zamanda onların gözü önünde ekmek yerken buna razı olmadım. Müslümanların hürmet ettiğine ben de hürmet ettim. Allah Tealâ Ramazana olan hürmetim sebebiyle bana hidayet ihsan buyurdu. Ölümüm yaklaştığında başıma biri geldi. Bana kelime-i şehadeti söyletti, ondan sonra ruhumu teslim ettim. Böylece Cenab-ı Hak benim ruhumu bir müslüman olarak aldı. Bu sebeple gördüğünüz mükâfata kavuştum.

Bu kıssanın mesajı gayet açık. Bir mecusî Ramazan ayına gösterdiği hürmetten dolayı iman ve cennet nimetine eriyorsa, sevabını sadece Allah Tealâ’dan bekleyerek oruç tutan, teravihler kılan, vaktini ibadet ve taatle geçiren bir müminin durumu ne kadar güzel olmalıdır. Cenabı Hak bizleri Ramazan-ı Şerif’in rahmetinden, bereketinden mahrum etmesin.

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy