Aramak

Özgüven mi Edep mi?

Müslüman toplumlarda vahiy kaynaklı kavramlar, ismi de muhtevası da Batı tarafından belirlenen kavramlarla yer değiştiriyor. Özellikle akademi tarafından yapılan, geleneksel veya dijital mecralar tarafından yaygınlaştırılan bu değişimin sonuçları iyi değil. İyi değil derken, elbette müslüman kimliğimiz ve bu kimliğin tezahürü hayat tarzımız, ahlâkımız bakımından.

Mesela bizde “hürriyet” vardı; şimdi bambaşka bir muhteva ile “özgürlük”. Bizde “hak” sadece yürürlükteki yasalar çerçevesinde ele alınan, mahkemede savunulan bir şey değildi. Güçlü ve derin ahlâkî yanı olan, dünyada yerini bulmasa da ilâhî mahkemede mutlaka yerini bulacak olan bir anlama ve yaşama biçimi idi. Allah hakkı, kul hakkı, söz hakkı, nimetin hakkı, kişinin kendi bedeninin hakkı gibi... Yüzlerce örnek vermek mümkün.

Kelime ve kavram dağarcığımız böyle değişip dönüşürken, yenileriyle de tanıştık. Birçoğunu da hiç direnmeden çabucak benimseyiverdik. “Özgüven” bunlardan biri. Kendine güvenmeyi elbette bilirdik; bir iş, bir teşebbüs söz konusu olduğunda muhayyel korkulara kapılmadan girişip yapmayı anlardık. Bu güvenin kadere itimatla, Cenab-ı Hakk’a dayanmakla, “nasipten öte yol yok” serinkanlılığı ile tabii ki güçlü bir irtibatı vardı. Fakat özgüven başka.

Kendi sahip olduğu donanımı, duyguyu, düşünceyi kesinkes olumlamayı, hatta yüceltmeyi teklif ve tavsiye eden bir kavram özgüven. Kaderle, nasiple, Rabb’e dayanmayla bir ilgisi yok. Acizliğin, kifayetsizliğin idrak edilmesi, dolayısıyla anlamaya ve olmaya bir adım atılması gereken yerde küstahlık olarak kendini dışa vurabiliyor. İmkân bulunan her ortam ve mecrada yerli yersiz kendini göstermeye, kendinin reklamını yapmaya itebiliyor. Sadece sosyal medyada şımarıklığın, hadsizliğin nasıl harman olduğunu hatırlamak yeterli. Evet; artık herkes özgüven sahibi!

Fakat kendisini “kul” olarak tanımlayan, Allah Tealâ’dan geldiğini ve O’na döneceğinin idrakinde olanlar için lügat da kelime ve kavramların muhtevası da başka. “Edep” diye bir kelime var mesela. “Hayâ” var. Batı kökenli öğretilerin asla anlayamayacağı şekilde yalnızken bile kişiyi “derli toplu” tutan; ağacın taşın, börtü böceğin sırf yaratılmış olmalarından dolayı varlığına saygı ve hayrete yönelten haller... Şimdi özgüvenle birlikte unutulmaya başlansa da “utanma” var.

Biz de bu bağlamda “ucb”a dikkatinizi çekmek istedik bu ay. Yani “kendini beğenme” derdine. Yine İmam Gazâlî rahmetullahi aleyhden uyarladık dergimiz için. Teklifimiz şu: Mümin kimliğimizin inşası ve ihyası için zihnimizi kendi kaynaklarımıza açalım. Başta Kur’an-ı Hakim olmak üzere yolumuzu ve yolculuğumuzu müstakim kılacak kitaplara yönelelim. İhyâ ve Kimya-yı Saadet elimizin altında bulunsun. Emin olun, hak ve hakikat lügatinden kelimeler ve anlamlar tahmin edemeyeceğiniz ölçüde şifa kaynağı. Ki hepimizin şifaya çok ihtiyacı var.

Mart sayımızda buluşmak üzere inşallah...

SABAHATTİN AYDIN / saydin@semerkand.com

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy