Aramak

Pembe Sunumlar

Yakın geçmişe kadar, beddua etmeyi sevmemekle birlikte ille de edeceksem “En sevdiğin dizinin sezon finalini izlerken elektrikler gider inşallah!” derdim. Fakat şimdilerde bedduamı güncelledim. Artık “Yeni gelin evine yemekli misafir olursun inşallah!” diyorum.

Özenti akımlara akmalara doyamayan necip milletimizin yeni uğraşı “sunum yapmak” biliyorsunuz. Yeni gelin örgütü tarafından sahaya sürülen bu sunum humması memlekette huzur bırakmadı. Dünya evine yeni girmiş hanım kızlarımızın cici evlerinde, metrekareye otuz yedi fiyonk düşüyor!

Zulüm daha dış kapıdan girerken başlıyor. Kapının önündeki paspasın simli tüylerinden ve kapıya asılmış çelenk ebatındaki süslerden sıyrılıp zile basarak ilk parkuru tamamlıyorsunuz. Ev sahibi kızımızın ayağınıza verdiği ve onun bir terlik olduğu konusunda ısrarlı olduğu nesneye de ayağınızı geçirebilirseniz, artık pembenin her tonundan tiksinmeye ilk adımı atmaya hazırsınız demektir!

Psikolog arkadaşların işine karışmak istemem ama bana kalırsa bu pembe ısrarının kökleri teee çocukluğa dayanıyor. İsmi lazım değil, bir oyuncak vardı hani... Dar gelirli ailelerin çocukları onu alamadığına daha bi’ fazla üzülsünler diye midir nedir, eviyle birlikte satılırdı. Zannederim o oyuncağın eşyalarının çoğu pembe olduğu için, kızlarımız da büyüdüklerinde bu ukdeyi tamir etmeye çalışır oldular. Ya da evlenmeden evvel iki lafın birinde “pembe hayaller” kurmaktan bahsedildiği için de olabilir, emin değilim.

Kapıdan içeri bir giriyorsunuz, karşınızdaki duvarın tamamını genç çiftimizin düğün fotoğrafı kaplamış. Ve bilin bakalım çerçevesi hangi renk? Evet bildiniz, tebrikler! Sonra yine pembiş, tabii ki pembiş, ille de pembiş pofuduk kabartmalardan ibaret olan resmî geçit yolluğunu aşar, çantanızı hanım kızımıza teslim edersiniz. Bi’ abdest alıp ferahlayayım biraz deseniz, havlunun incik boncukları elinizi yüzünüzü kedi tırmalamışa çevirir. Salona dönüp şöyle ilişeyim bir kenara diye koltuğa yönelseniz, çiçek bahçesine dublörlük eden kırlentlerden oturmaya yer bulamazsınız. Ama asıl büyük şenlik, yiyecek içecek ikramı ile başlayacaktır.

– Buyrun buyrun, şöyle geçin hadi soğutmayın börekleri... Ay ne iyi ettiniz de geldiniz canlarım benim yaa...

– Ah halasının canıdır bu canııı... Görüyo musun yenge, büyümüş evlenmiş de akrabalarını evinde ağırlıyor bizim küçük yavrumuz... Oooo neler hazırlamışsın böyle, kız kim yiyecek bunların hepsini?

– Yenir yenir, hadi oturun buyrun. Babaanne sen de şöyle gel, dur sana da terlik vereyim.

– İstemez gızım, mestim var ayamda. Bağa bi su vir de eveli habımı içiyin yavrım. Şükran, bu niy bööle gı, odun saplanmış?

– Odun değil annem, kürdan onlar, pastırmalı kanepe yapmış heralde... Şimdikiler pek güzel süslüyor sofraları maşallah.. Dur çayları ben doldurayım. A-aa! Patates salatası mı o? Ayol yaş pasta zannetim vallaa rengârenk... Rümeysanuuuur? Yavrum çayları hangi bardağa dolduralım?

– Geldim geldim! Şu mor kurdelalı olanlara halacım, beyaz tülle bağladıklarım meyve suyu için. Sandalyelerin arkasına tül diktirirken arta kalanları sunumlar için saklamıştım, olmuş değil mi?

– Pek güzel olmuş yavrum benim, eline sağlık. Sorması ayıp, şu damat bohçası gibi duran şey ne?

– Onlar krep içine sarılmış kremşantili meyve dilimleri. Üzerindeki gül yapraklarını da şeker hamurundan yaptım. Babaanne alsana sen de?

– Yoh gızım, savul isdemem ben şantiyi neyi. Acık peynirnen iki zeytin isem yiter bağa.

– Zeytinleri geceden mango suyuna yatırdım, bakalım beğenecek misiniz...

– Mango mu... niyse, zeytin galsın da... peyniri goremeeyong?

– Peynirler tabakta değil babaanne. Üç dört çeşit peyniri zeytinyağında ezip, şu lale şeklinde kestiğim dolmalık biberlerin içine doldurdum, olmuş mu?

– Olmuş da gızım... peynir de galsın, haydi börek vir baylı bi dilim...

– Ayyy, börekleri kalp şeklinde kesmeye çalışırken bazılarının şekli biraz bozuldu, kusura bakmayın noolur... Çay bardağının kenarına avakado dilimi isteyen var mı?

– Gız gızım, vireceesen vir şordan bi lokma bi şey tansiyonum düştü yiter gaylı!.. Gül gibi taze sovanı da büküp gıvırıp lalesine sap yapmış bahele, te Allahım! Şükran bi fena oluyom ben... anam başım...

– Anne?! Annem iyi misin?.. Annecim aç ağzını bak ekmek veriyorum... anneee… Rümeysanur tansiyon aletiniz nerde kızım?

– Şurda yenge, ecza kutusu var bak solundaki çekmecede, şu pembe iğne oyalı kapağı olan, evet evet o...

Gözünüzü seveyim biz eski nesillere biraz merhamet edin gelin kızlar! Hadi bizi de boşverin, biz ayda yılda bir misafiriniz olup geri evlerimize dönüyoruz da... Beylerinize merhamet edin hiç olmazsa. Onlar size olan sevgisinden dolayı söylemiyorlar belki ama ben söyleyeyim; pembe renk ve sunum kelimeleri beylere yirmi yedi ışık yılı kadar uzakta! Oyuncak bebek evi gibi bir yerde yaşayıp da ses etmiyorlarsa, inanın size kıyamadıkları içindir. Zaten boğazlarından geçen her lokmayı süslemenize, her birinin de kırk yedi kare fotoğrafını çekip paylaşmanıza da sesleri çıkmıyor garibanların. En azından evdeki fiyonk sayısını azaltın!

Hepsinden önemlisi...

Çayımızın kaşığını, hamurumuzun oklavasını, perdemizin kornişini süsleyip sunum yapacağız derken kaybettiğimiz vaktin ve enerjinin de bir hesabı olacak. Nefsimizin gitgide doyumsuzlaşmasına hizmet etmemiz de cabası! Bu gidişe dur demezsek, maazallah öte tarafta melekler amel defterimizi bize okkalı bir sunum yaparak verebilirler, demedi demeyin!

Ömrümüzün ve amellerimizin Rabbimiz’e sunulmaya layık olması duası ile...

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy