Aramak

Sabah Kasidesi

Uyandığınız yer neresi, uyandığınız gün hangisi olursa olsun sabah umuttur. Gece yeryüzünden siyah saçlarını usul usul toplayıp ayrıldığında, sonsuza kadar sürecekmiş gibi uzayan bir huzuru, sessizliği bırakır yokluğunun yerine.
Sabah uyanıp karşılamak yeniyi / Ufuklara bakıp beklemek yeniyi” (Sezai Karakoç) Uykulardan, rüyalardan geçer ve ulaşır sabaha yolumuz. Dünya her sabah yeniden yaratılır ve bizler her sabah yeni bir dünyaya açarız gözlerimizi. Sabaha vardığımızda hiçbir şey akşamdan bıraktığımız gibi karşılamaz bizi. Gökyüzü değişmiştir, bulutlar, rüzgâr, ağaçlar değişmiştir. Yüzümüz, kalbimiz, ellerimiz değişmiştir. Sabah, tekrar tekrar yabancısı, acemisi olmaktır hayatın, dünyanın. Sular serinler bu demde, çimenlere çiğ misafir olur, bağlar bahçeler asıl sahibinin diliyle söyleşir durur; bülbüller, serçeler, selviler ve rüzgâr aynı lisan ile terennüm eder. Bu vakitte coşkun ırmaklar, dereler dahi durulur ve sükûttan nasibini alır, dağlar usul usul yeniden yeryüzüne kondurulur. Kervanlar sabah vakti yola koyulur, gecenin siyah kanatları altında gizlenen kuşlar, sabah yeniden dağılır yeryüzüne şen çocuklar gibi ve ilk onlar karşılık verir sabahın selamına. Sabah seyredilen her ufukta meleklerin izinden, sabah çıkılan her yolculukta yerin göğün zikrinden muhakkak bir şeyler değer üşüyen kalbimize. Her sabahın yeni bir dünya olduğunu görmemek, hissetmemek, vaktin selamına karşılık vermemek, sabahı ve sabahın sahibini incitir farkında olmasak da. . . . Sabaha ermek uzun bir yoldan dönmektir kendimize. Bilmediğimiz mekânlardan, zamanlardan geçer, aramadan buluruz kendimizi her sabah bıraktığımız yerde. Bütün hislerden, kişilerden, kalabalıklardan arınarak açarız dünyaya gözlerimizi ve dünya yeniden dolar gözlerimizden usul usul cümle varlığımıza. Hayat, bir sabahtan diğerine kendimizi taşıyıp durmaktır biraz da. Nasıl ki akşamlar ayrılığa, hicrana, yalnızlığa açılan bir kapıdır, sabah da kavuşmaların, ümitlerin, heyecanların kapısıdır. Küskünlükler, kırgınlıklar, sitemler sabah kapısının gerisinde kalır. Geceden sabaha mum gibi erir akar ruhumuzun katılıkları. Bilmediğimiz şehirlere, kasabalara çoğu zaman sabah vakti adım atarız ilk kez. Gurbetin içimizi yakan havasını ciğerlerimize ilk kez sabah vakti çekmişizdir. Gurbetten sılaya dönüşümüz de muhakkak bir sabah vaktindedir yine. En güzel haberler sabah vaktinde çalar kapımızı. Her vakit hayırlıdır fakat sabah hayırların vaktidir. Bir yolun sonu, yeni bir yolun başlangıcıdır her sabah. “Bir yol başlıyor gibi, ümitli, rahat / Tanrım! bu sabah içim senin eserin” (Ziya Osman Saba) . . . Diğer bütün vakitler gibi sabah vakti de bir ayete dönüşür harflerini tanıyabilenler için. Yıldızlar göğün denizine dökülürken, ay sessizce silinirken, usul usul açılan güller, kendinden geçmiş cümle çiçekler sonsuz bir sabahın ülkesini müjdeler hasretle, hüzünle. Kuşlar o ülkeden gelen rayihalarla kanat çırpmayı, rüzgâr diyar diyar dolaşmayı unutur. Cümle mevcudat aynı hayret denizinin sularında sallanır durur. Herkese başka gelir sabah, her mevsime başka... Bebekler çiçekler gibi bekler sabahı, gecenin karanlığından değil, sabahın hasretinden nemlenir onların gözleri. Çocuklar biraz daha büyür her sabah, her sabah başka ümitlerin ırmağında yıkanır kalpleri ve yaşlılar biraz daha yaklaşır kendilerini bekleyen büyük sabaha her günün aydınlığında. Sabahın bazen yağmurla geldiği olur kapımıza, penceremize. Bulutlardan ruhumuza dökülen bir sükûnun adı olur sabah. Caddeler, sokaklar, evlerin çatıları yıkanıp arınırken, hafifçe karıncalanır kalbimiz. Karla uyandığımız sabahlar ömür defterimize bembeyaz hatıralarla işlenir. Yolların, dağların karla kaplandığı sabahlar, dünyanın yeniden yaratıldığı bütün gözlere ayan olur. Güneşli sabahlar yalnızca çocukluğumuzdan el sallar, hatırlatır kendini. Binbir çeşit kuş sesi gelir kulağımıza uzaktan, hatıralar arasından. Bahar, yaz yahut kış sabahı… Hepsi aynı şiirin başka mısraları gibi ahenkle gelir geçer penceremizden, bahçemizden ve bahar sabahından yaz sabahına, yaz sabahından kış sabahına savrulur dururuz. Herkese başka gelir sabah, her mevsime başka... Ömrümüzün en unutulmaz sabahları şüphesiz bayram sabahlarıdır. Cennetten gelir gibi gelir ve çalar kapımızı, penceremizi bayram sabahı. Kapılar, pencereler o gelmeden evvel onun bereketine, huzuruna açılır. Aslında sabahın kendisi bir bayramdır da bizler onu bir türlü hatırlayamayız. Sabahın da bayram olduğunu en iyi hatırlayanlar umutsuz hastalar ve sokaklarda sabahlayan evsizlerdir. Tatil sabahları yeniden dünyaya, sevdiklerimize bahşedilmişliğimizin huzuru ile uyanırız. Tebessüm bütün yüzlere misafir olur. Uzun bir ayrılıktan dönmüş gibidir tüm sevdiklerimiz. Uykunun, evin, çayın, ekmeğin ve zeytinin gerçek manasına erişilir bu demlerde. Cennetten bir esinti gelir geçer kalplerimiz üzerinden. Uyandığınız yer neresi, uyandığınız gün hangisi olursa olsun, sabah umuttur. Gece yeryüzünden siyah saçlarını usul usul toplayıp ayrıldığında, yokluğunun yerine sonsuza kadar sürecekmiş gibi uzayan bir huzuru, sessizliği bırakır. Sabah en büyük mucizedir paslanmış bakışlarımız için. Vakt-i seherde göz aydınlanır, kalp titrer ve gün yalnızca doğuşuna şahit olanlara bağışlar sırrını, bereketini. Hatalardan, günahlardan uzaklaşmamız için bir fırsat daha verildiğinin ilanıdır gözlerimizi açtığımız her sabah. Yeni başlayan bütün sabahların içinden tövbeler, pişmanlıklar, şükürler yükselir arzdan arşa. Henüz bestelenmemiş şarkıların, yazılmamış şiirlerin müjdesi gizlidir sabah vakitlerinde. Bacalarda duman, yaprakta çiğ, bebeklerin yüzünde tebessüm, besmeleyle düşülen yol, umutla açılan kepenktir sabah. Uyuyan bebekler sabahtan alır yüzlerindeki ışığı, nuru, huzuru. Çiçeğe duran ağaç, pencereye tırmanan sarmaşık sabahtan alır cesareti, ümidi. “umut gibi ışı / ezan gibi uzan her sabah” (Sezai Karakoç) . . . Sabahı olmayanın öğleni de olmaz, akşamı da... Gün kalesinin fethi sabahın fethiyle mümkündür ancak. Uyuyakalınmış, uykuyla değişilmiş sabahlar kayıp zamanlarıdır ruhumuzun. Böyle vakitlerde tazelik ve umut kalbimizin uzağına düşer. Baş ağrıları, sıkıntılar, pişmanlıklar dolanır durur üzerimizde. Bir önceki günün üzerine eklenmiş bir gündür yaşadığımız. Yollarda kendi ayak izlerimize rastlarız, gökyüzü bıraktığımız yerde gibidir. Bulutlar dahi değişmemiş görünür gözümüze. Ne sabaha kadar yıldızlar yanmıştır gökyüzünde ne seher rüzgârı dolaşmıştır kapı kapı. Çayın tadı aynıdır, ekmeğin tadı aynı… Adımlarımız yolları incitir, serçeler ürker nefesimizden. Ne ağaçların selamını alırız ne bulutların… Kokusu, rengi uçar yaklaştığımız tüm çiçeklerin. Dilimiz dönmez olur, sesimiz kısılır, şiirler, şarkılar yarım kalır. Bütün vakitler sabahın başladığı yerden devam eder ve taşır bizi diğer vakitlere. Sabahı nasıl yaşamışsak öyle yaşarız akşamı, geceyi de. Ve sabahları nasıl geride bırakmışsak öyle bırakmışızdır bütün ömrümüzü de.
Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy