Aramak

Sâdıklarla Beraber

Haller kişiden kişiye geçer. Beraber olduğumuz ve arkadaşlık kurduğumuz kimselerin halleri, huyları, ahlâk ve karakterleri farkında olmadan bize bulaşır. Bu gayet normal ve tabii bir durumdur. Kişi özü ve sözü dosdoğru olanlarla beraber olunca onlardaki sadakat ve güzel hasletlerden etkilenir, istikâmet ehli olur.

Dünya iki kapılı bir hana, insan ise bu hanın bir kapısından girip biraz soluklanan, sonra diğer kapısından çıkıp yola devam eden yolcuya benzetilir. Yolculuk, yolcunun hedefine, menziline göre değer kazanır. Yani gideceğimiz yerdir yolculuğumuzu anlamlı kılan. Dünyaya kulluk için gönderilen insanoğlunun nihaî hedefi Hakk’ın rızası ve selamet yurdu olan cennete vâsıl olmaktır.

Dünya ile cennet arasındaki bu yolculukta istikamet üzere yol almak gerekir. İstikamet, dosdoğru olan İslâm caddesinden ve doğrularla birlikte yürümektir. Çünkü kimlerle yoldaş olduğumuz, yolculuk kadar, varılacak menzil kadar önemlidir. Bu hakikate binaen namazlarımızın her rekâtında Fâtiha suresini okurken kendilerine nimet verilenlerin dosdoğru yoluna bizi iletmesini Rabbimiz’den şöyle niyaz etmekteyiz: “(Allahım!) Bizi dosdoğru yola; kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet.” (Fâtiha 6-7)

Fâtiha suresinde bahsi geçen ve dosdoğru yol üzere bulunmakla Allah Tealâ’nın nimetine mazhar olan bahtiyar kulların kimler olduğu ise Nisâ suresinde şöyle açıklanmaktadır: “Kim Allah’a ve Rasulü’ne itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehidler ve sâlihlerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır! Bu lütuf Allah’tandır. Hakkıyla bilen olarak Allah yeter.” (Nisâ 69-70)

Ayet-i kerimede ikinci sırada zikredilen “sıddıklar”, özü, sözü ve hal hareketleriyle Yüce Mevlâ’nın emirlerine sadakatle bağlı olanlardır. Bu yönüyle sıdk/doğruluk, hem peygamberlerin, hem şehidlerin, hem de sâlihlerin özelliğidir. Nitekim Allah Tealâ bir başka ayette sâdık olanlarla beraber olmamızı şöyle emreder: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve sâdıklarla beraber olun.” (Tevbe 119)

Beraber olmamız tavsiye edilen sâdıkların kimler olduğu hususunda tefsirlerde yer alan izahları şöyle özetlememiz mümkündür:

  • Sâdıklar ifadesinden, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali ve diğer sahabiler radıyallahu anhum kastedilmektedir.
  • Sâdıklardan kasıt, önceki ayette bahsi geçen ve tevbeleri kabul edilen üç sahabidir.
  • Sâdıklar ifadesiyle Muhacir ve Ensar kastedilmektedir.
  • Sâdıklar ifadesiyle sâlih zatlara ve mürşid-i kâmillere işaret edilmektedir.
  • Sâdıklar en genel ifadesiyle; niyet, söz ve amel olarak Allah’ın dininde sadakat sahibi olanlar ya da Allah ve Rasulü’ne verdikleri sözde ve imanlarında sadakatli olanlardır. (Bkz. Taberî, Câmiu’l-Beyân; Semerkandî, Tefsîru’s-Semerkandî; Zemahşerî, Keşşâf; Ebussuud, İrşâd; Ömer Nasuhi Bilmen, Kur’ân-ı Kerîm’in Tefsiri)

Yukarıdaki izahlardan hareketle denilebilir ki sâdıklar, Elest Bezmi’nde verdikleri söze sadâkat gösterirler. Niyetleri sadece Hakk’ın rızasıdır. Söz ve amelleriyle istikamet üzeredirler. Her hal ve durumda Rasul-i Ekrem sallallahu aleyhi veselleme tâbi olmaya gayret ederler.

Mümin, cennete giden yolda muvaffak olabilmek için sâdık, sâlih ve müttakî kullarla beraber olmalıdır. Neticede haller kişiden kişiye geçer. Beraber olduğumuz ve arkadaşlık kurduğumuz kimselerin halleri, huyları, ahlâk ve karakterleri farkında olmadan bize bulaşır. Bu gayet normal ve tabii bir durumdur. Kişi özü ve sözü dosdoğru olanlarla beraber olunca onlardaki sadakat ve güzel hasletlerden etkilenir, istikâmet ehli olur.

Aynı şekilde fâsık ve gafillerle beraber olan kimse de zamanla zihnî ve kalbî manada olumsuz etkilenir ve helâke sürüklenir. Bu hassas dengeye dikkat çeken Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, sâlih kimseleri misk kokusu taşıyan kişiye, fâsık kimseleri ise körük üfleyen ocakçıya benzeterek şöyle misal verir:

“İyi arkadaşla kötü arkadaş, misk taşıyan kimse ile körük üfüren kimse gibidir. Misk taşıyan ya sana onu ikram eder yahut sen ondan satın alırsın ya da ondan güzel bir koku duyarsın. Körük üfüren kimse ise ya elbiseni yakar ya da ondan kötü koku duyarsın!” (Müslim, Birr 146)

Aslında mümin, dünyada beraber olacağı kimseleri tercih etmekle ahiretteki beraberliğinin de zeminini oluşturmaktadır. Çünkü dünyadaki beraberlikler dünya hayatıyla sınırlı değildir. “Kişi sevdiği ile beraberdir.” (Buhârî, Edeb 96) nebevî müjdesi gereği, dünya hayatında sâdık ve sâlihlerle beraber olanlar, elbette ahirette de bu beraberliği devam ettireceklerdir.

Velhâsıl mümin dünyada kiminle arkadaşlık ettiğinden, kiminle dostluk ve ünsiyet kurduğundan sorumludur. İrade ve tercih kabiliyetiyle donatılan insanoğlu ya özü sözü doğru olan sâlih kullarla ünsiyet kurup dünya ve ahiretini mamur edecek ya da hevâ ve hevesine tâbi olup dünya ve ahiretini heba edecektir. Fahr-i Kâinat sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in şu ikazını idrak edebilmek niyazıyla: “Kişi dostunun dini üzeredir. Bu yüzden her biriniz kiminle dostluk ettiğine dikkat etsin.” (Tirmizi, Zühd 45)

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy