Aramak

Siyah Beyaz Amerika

Irkçılık Batı’da bir sorun değil, kuraldır! Kamala’nın beyazlatılan resminde olduğu gibi günlük hayatın her alanında karşılaşacağınız bir şeydir.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin yeni başkan yardımcısı Kamala Harris, anne tarafından Hintli, baba tarafından zenci bir kadın. ABD medyası onu ilk zenci ve Asyalı başkan yardımcısı olarak takdim ediyor. Güya toplumdaki çeşitliliğin bir zaferi!

Geçenlerde bir Amerikan dergisi, kapağında Harris’in fotoğrafını yayınladı. Bu fotoğraf hayli tartışmaya sebep oldu. Niçin? Çünkü dergi, zenci-Asyalı karışımı bir kadın olan Kamala’nın fotoğrafı üzerinde oynamış. Esmer teni bilgisayarda beyazlatılmış, öyle basılmıştı.

Rengi değiştirilen fotoğraflar

Amerikan medyasının zenci meşhurların fotoğraflarıyla oynama işi yeni değil. Daha önce de Bush döneminde dışişleri bakanlığı yapan Condoleezza Rice’ın fotoğrafını koyultup, şeytan gibi göstererek basmışlardı. Yine cinayetten yargılanan meşhur beyzbol oyuncusu OJ Simpson’ın Time Dergisi’nin kapağına konan resmi daha da koyulaştırılarak basılmıştı.

Amerikalı yayıncılar neden renklerle oynuyor olabilir? Çünkü beyazlar, beyaza yakın olan renklileri daha çok benimsiyor. Clinton döneminde Colin Powell adlı açık kahverengi tenli general önce genelkurmay başkanı, sonra da dışişleri bakanı yapılmıştı. Yine açık tenli zenci Obama’yı başkan yaptılar, hem de iki kere. İşte şimdi eşi yahudi olan Kamala Harris, ömrü yahudi çıkarlarına hizmetle geçmiş yaşlı siyaset kurdu Biden’ın yanına “yeşillik” olsun diye montajlandı. Çünkü ABD’deki “renkli” milyonlarca insanın oy vereceği renkli bir aday bulmak gerek.

Bir de Michael Jackson var. Hayata zenci olarak başlayıp, derisini beyazlatmak, beyaz insanın yüz hatlarına sahip olmak için onlarca yıl boyunca sayısız estetik ameliyat geçiren meşhur şarkıcı. Bu konuda yalnız değil aslında. ABD, Avrupa ve Afrika’daki zenci hanımların en çok para harcadıkları şey, cildi beyazlatan ve çoğu kanserojen olan kremlerdir. Aynı şekilde zenci hanımlar ve beyler kıvırcık saçlarını düzletmek, başka renklere boyamak için servet harcarlar.

ABD’de 1980’lerden sonra daha da yaygınlaşan beyaza benzeme modasına uymayan bir zenci görürseniz, bilin ki ya parası yoktur ya da kendinden utanmayan bilinçli bir kişidir. Birinci türü çok, ikincisi ise her ırktan insanda olduğu gibi azdır.

Devlet belgelerinde “ırk” hanesi

Oyun deri rengi üzerinden olunca, zencilerden beyazlara benzemeye çalışanlar olduğu gibi bunun zıddına da rastlanıyor. Zencilerin haklarını savunmak için kurulan NAACP adlı büyük derneğin yöneticileri hep zencidir. Beyaz bir kadın, bu örgütün bir il teşkilatına başkan olmak istemişti. Zenciye benzemek için saçlarını kıvırcık yaptırmış, yüzüne koyu fondöten sürmüştü. Resmî formda da ırkını “zenci” olarak yazmıştı. Skandal açığa çıkınca istifa etmek zorunda kaldı.

Peki, bir devlet resmî belgelerinde insanların ırkını neden sorsun ki? Çünkü ABD’de resmî bir işe, üniversiteye, bursa, sosyal yardıma başvururken ırkınız sorulur. Neden? Çünkü işe almada, üniversiteye yerleşmede, hatta üst makama terfi etmede ırklara göre kotalar vardır. Bunlar resmî kotalardır. Kurumların o yerleri doldurması gerekir. “Pozitif ayrımcılık” diye buna denir. Bunun yanı sıra partilerde, şirketlerde, işyerlerinde adı konulmamış renkli kotaları vardır.

ABD’deki siyaz beyaz ayrımı acıklı olaylara da yol açıyor. 11 Eylül saldırılarından sonra müslümanlara nefret besleyen gruplar şiddeti artırmışlardı. Camilere saldırdılar, müslümanlara, özellikle görünür oldukları için başörtülü hanımlara saldırdılar. Bu arada başına sarık takan bir Hintli sihi de müslüman sanıp öldürmüşlerdi. Benzeri bir vahşet, 2000’li yıllarda Almanya’da sekiz Türk’ün öldürüldüğü “dönerci cinayetleri”nde de yaşandı. Alman ırkçılar esmer olduğu için bir Yunan’ı da Türk sanıp öldürmüşlerdi. Sonradan bu cinayetleri aslında Alman devletinin bildiği ama engellemediği ortaya çıktı. Sonuç? Alman başbakanı Merkel parlamentoda özür diledi, parlamenterler bir dakikalık saygı duruşunda bulundular. İş orada kaldı.

Batı’da ırkçılığın ne kadar köklü olduğunu şu örnekten de anlayabilirsiniz. Geçen yıllarda müslüman olan meşhur İrlandalı pop yıldızı Sinead O’Connor bir tivit atmıştı. Şöyle diyordu: “Özür dilerim. Hayatımda böyle bir şey yapacağım aklıma gelmezdi. Çünkü şimdi söyleyeceğim o kadar ırkçı bir söz ki! Ama gerçekten, bir daha beyaz insanlarla vakit geçirmeyi asla istemiyorum. Tabii müslüman olmayanlara beyaz deniyorsa... Bir an bile, hiçbir sebeple onları görmek istemiyorum. İğrençler.”

Bu sözleriyle O’Connor bir müslüman olarak ırkçılık tuzağına düşüyor. Dinimizde ne müslümanların ne de müslüman olmayanların ırk ismiyle anılmadığını, ırkçılığın lânetlendiğini henüz bilmediği için Batılı bir refleksle kendisini deri rengi üzerinden izah etmeye çalışıyor.

Beyaz ırkçılık bir yandan da karşıt ırkçılığı tetikliyor. Zaten ırkçılık böyle bir etki tepki meselesidir. Beyazların husumeti var evet; ama aynı oranda zencilerin de beyazlara karşı nefreti var. Bugün, köleleştirilmiş milyonların içlerindeki nefreti farklı tarzlarda dışarı vurduklarını görüyoruz. Zencilerin sokaklarda beyazlara karşı rahatsız edici davranışlar sergilemesi kasdîdir. Pek çoğu onları korkutmaktan zevk alır. Hır-sızlığın bile intikam aracı olduğunu düşünüyorlar. Beyazları uyuşturucu, fuhuş ve dolandırıcılık ağına düşürerek acılı geçmişlerinin öcünü almak istiyorlar. Ama sistemin kendilerine açtığı suç alanında aslında kendileri tuzağa düşmüş oluyorlar.

Görüntü ve gerçek

ABD’nin siyah beyaz fotoğrafı, bize gösterilen renkli dünyasının asıl hâli. Bu ülkede her tartışma dönüp dolaşıp ırk meselesine dayanır. Korona illeti konusunda bile böyle. Peki, bir insanın deri rengi nasıl olur da diğer bütün özelliklerinin önüne geçebilir? Demokrasinin, hak ve özgürlüklerin bayraktarlığını yapan Amerika neden deri rengine takılıp kalıyor? Çünkü bu ülkenin hâlâ tam olarak yüzleşmediği uzun bir kölelik geçmişi var. Beyazların, zencilerin ve bunlara eklenen diğer ırkların içine düştükleri nefret sarmalının kökeni bu kirli tarihte yatıyor.

Şunu iyice anlamak lâzım: Irkçılık Batı’da bir sorun değil, kuraldır! Kamala’nın beyazlatılan resminde olduğu gibi günlük hayatın her alanında karşılaşacağınız bir şeydir. Deri veya saç renginiz, etnik kökeniniz ne ise, o toplumlarda karşılaşacağınız muamele ona göredir. ABD’de okurken, müslüman zenci bir arkadaşım bir gün şöyle demişti: “Burada ister markete gir, ister mahkemeye, sana yapılacak muamele tamamen deri rengine göredir. Benim deri rengimi unuttuğum tek yer var; o da mescid.”

Bir insanı tanımıyorsanız, tanıyan birisine birkaç cümleyle tanıtmasını istersiniz. O da size hemen göze çarpan birkaç yönünü söyler. Böylece kafanızda kaba taslak bir resim oluşur. Benden Batı’yı tarif etmem istense, onun hemen sayabileceğim başlıca özelliklerinden biri ırkçılıktır. Irkçılık bütün süslü püslü söylemlerin, nutukların, filmlerde çizilen toz pembe hayatın tam bir turnusol kâğıdıdır. Batı’da bu testten geçebilen bir toplum, grup, ideoloji, parti neredeyse yok.

Irkçılık gibi aşağılık bir bakış açısı dünyanın en zengin, en demokratik, en ileri toplumlarında nasıl bu kadar köklü ve yaygın olabiliyor? Cevap şudur: Irkçılık aslında insanın aslından, yani Yaradan’dan yüz çevirmesinin bir sonucudur. Yaradan’ın yaratmasını göz ardı ederek kendini, kendi özelliklerini tanrılaştırmasıdır. Kendine benzemeyen her insana, topluma, ahlâka, düşünceye düşmanlık beslemesidir.

Müslümanlar iki asırdır Batı’dan bahsediyor. Ama görenler, hatta orada yaşayanlar da dâhil olmak üzere gerçek Batı’yı anlayan çok az. Çünkü ona cepheden değil, aşağıdan bakıyorlar. Kendi göz hizalarından baksalardı, sadece bu ırkçılık gerçeğini görerek imanlarının kıymetini kavrar, aşağılık komplekslerini terk eder, müminlerle kardeş olmanın zevkini yaşarlardı.

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy