Mevlid Kandili
11 Rebiülevvel 1443 17 Ekim Pazar
“Mevlid” kelimesi sözlükte “doğum zamanı ve doğum yeri” manasına gelir. İslâmî bir kavram olarak, Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellemin dünyayı teşrif ettiği Rebîülevvel ayının 12. günü için kullanılır.
Âlemlere rahmet ve son peygamber olarak gönderilen Rasul-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem, Habeşistan’ın Yemen valisi Ebrehe’nin Kâbe’yi yıkmak üzere Mekke’ye saldırdığı ve “Fil Vakası” denilen olayın meydana geldiği miladî 571 yılında doğmuştur. Bu mübarek geceye “Mevlîd Kandili” denir.
Bu gece;
- Hz. İbrahim aleyhisselamın; “Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin ayetlerini okuyacak, kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder.” (Bakara 129) duasına icabet edilen;
- Hz. İsa aleyhisselamın, “Ey İsrailoğulları! Ben size Allah’ın elçisiyim. Benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim.” (Sâf 6) müjdesine mazhar olunan,
- Hz. Âmine’nin rüyasının ispatı olan Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin dünyaya geldiği gecedir.
Övgüye Layık: Muhammed
Mekkeli Kureyş halkının ulusu ve idarecisi olan Abdülmuttalib, torunu olan Rahmet Peygamberi’nin doğumunun yedinci gününde büyük bir ziyafet düzenledi. Develer, davarlar kestirerek Mekke halkına üç kez yemek yedirdi. Ziyafet sırasında Mekke’nin ileri gelenleri büyük bir merakla;
– Ey kavminin ulusu! Doğumu sebebiyle bize ikramda bulunduğun bu oğluna ne isim verdin, diye sordu.
Abdülmuttalib;
– Muhammed ismini verdim, dedi.
“Övgüye layık, üstün meziyetleri ile övülen” anlamında Muhammed ismi, Araplar arasında pek kullanılmıyordu. Bu nedenle;
– Atalarından veya ailenden birinin ismini vermek yerine, niçin kimsenin kullanmadığı “Muhammed” ismini seçtin, diye sordular. Abdülmuttalib onlara şöyle dedi:
– Rüyamda, gümüşten bir zincirin sırtımdan çıktığını gördüm. Bir ucu gökyüzüne, diğer ucu yeryüzüne, bir ucu doğuya, diğer bir ucu da batıya yönelip yükseliyordu. Daha sonra bu gümüş zincir bütün yaprakları nurdan olan bir ağaca dönüşüyordu. Doğu ve batıdaki insanların tamamı da bu ağaca tutunmaya çalışıyorlardı. Bazı kimseler de onu kesmeye çalışıyordu ama yakışıklı bir genç tarafından engelleniyorlardı.
Ve ekledi:
– İşte Muhammed adını verdim ki gökyüzünde Hak, yeryüzünde de halk onu övsün.
Peygamber Sevgisi
Yüce Mevlâ’nın bu ümmete ihsan ettiği nimetlerin en büyüğü, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemin gönderilmiş olmasıdır. Ayet-i celilede şöyle buyurulur:
“Andolsun ki içlerinden kendilerine Allah’ın ayetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) onları temizleyen, Kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah müminlere büyük bir lütufta bulundu.” (Âl-i İmran 164)
Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellemin gönderilmesi hakikatte göklerin yerlerin, güneşin ve ayın, gece ve gündüzün yaratılmasından çok daha büyük bir nimettir. O’nun peygamber olarak gönderilmesiyle dünyanın ve ahiretin hayırları tamamlanmıştır. Allah Tealâ’nın kulları için razı olduğu din kemâle ermiştir.
Yüce Mevlâ’nın Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme hitaben, “Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ 107) müjdesine iman edenler, O’nun dünyayı teşrif ettiği günü bir sevinç ve rahmet vesilesi olarak benimsemişlerdir.
Sahabi efendilerimiz, mevlid gününde Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemin şemâilini, doğumunda cereyan eden hadiseleri şiirler eşliğinde anarlardı. Sonraki devirlerde de müminlerin güzel bir adet olarak sürdürdüğü mevlid günü, şimdiye dek bir İslâm geleneği olarak yaşatılmıştır.
Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde mevlid törenlerinde halka ziyafetler verilmiş, Fahr-i Kâinat Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme okunan kasidelerle, salât ve selamlarla meclisler süslenmiş, bu vesileyle müminler arasındaki ülfet ve ünsiyet “Peygamber sevgisi” ile güçlendirilmiştir.
Bu manada Osmanlı döneminde Süleyman Çelebi (v. 1422) tarafından kaleme alınan Vesîletü’n-Necât adlı meşhur mevlid-i şerif, bereket ve saadet vesilesi olarak bir gelenek olarak okunagelmiştir.
Kutlu Doğum Gecesinde Yaşanan Hadiseler
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem doğmadan önce ve doğduğu sırada birçok hadise meydana geldi. Bu hadiselerin tamamı, onun dünyaya teşrif etmesine birer alamet ve işaret olarak tarihe geçti.
- O’nun dünyaya geldiği gece bir yıldız doğdu. Bunu gören yahudi bilginleri Son Peygamber’in dünyayı teşrif ettiğini anladı.
- Derken, dört bir yandan farklı haberler gelmeye başladı. Önce Kâbe’deki putlar devrildi. Mekke bu haberle çalkalandı. Ardından farklı yerlerden değişik haberler peş peşe gelmeye devam etti.
- O gece muhtelif yerlerde imparatorluk saraylarının sütunları yıkıldı.
- İran hükümdarının tahtı sallandı. Sarayındaki sarsıntılarla kulelerden on dördü yıkıldı.
- Mecusîlerin bin yıldır kesintisiz yanan ateşleri söndü.
- Yine bin yıldan beri susuz bulunan Semâve vadisi suyla dolup taştı.
- O zaman mukaddes sayılan Sâva (Taberiyye) gölü bir anda kurudu.