Miraç Kandili
Rabbimize hamdolsun, bu yıl da üç ayların bereketine, faziletine eriştik. Receb ayı içerisinde pek çok lütuf ve ihsan barındırır. Bu ayında meydana gelen İsrâ ve Miraç mucizeleri Allah Tealâ, Efendimiz’e Miraç mucizesini bahşetmiştir. Cebrail aleyhisselam vasıtasıyla Mekke’den alınan Fahr-i Kainat Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem “Burak” adlı bir binekle Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksa’ya getirilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de “isra” yani “gece yürüyüşü” olarak adlandırılan bu hadise hakkında Allah Tealâ mealen şöyle buyurur:
“Bir gece kendisine ayetlerimizin bir kısmını gösterelim diye kulunu (Peygamberini) Mescid-i Haram’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir. O işitendir, görendir.” (İsrâ 1)
Bu mucize yolculuktan öncesi ise, başta Allah Rasülü sallallahu aleyhi vesellem olmak üzere, ashabın yaşadığı pek çok zulüm, işkence, baskı ve sıkıntıyla doludur.
Rasulullah aleyhissalâtu vesselam, hicrete kadar on üç sene Mekke’de insanlığı İslâm’a davet etmiştir. Fakat Mekkeliler inat ve hasetle bu hak davete karşı çıkmışlardır. Kendilerine hiçbir fayda vermediğini bildikleri halde, aynı zamanda kabilelerinin güç ve iktidarının sembolü olan putlarından vazgeçmek istememişlerdir. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme ve müminlere bütün güçleriyle engel olmaya çalışmışlar, her fırsatta en vahşi yöntemlerle zulmetmişlerdir. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ve ashabı ablukaya alınmış, topluca boykota maruz bırakılmıştır. Üç yıl süren bu ağır zulümle müminlere açlık, yokluk, sıkıntı, mahrumiyet ve türlü eziyetler yaşatılmıştır.
Bu sıkıntılı günlerin peşinden gelen iki acı olay, Efendimiz için ayrı bir hüzün sebebi olmuştur. Önce kendisini evladı gibi korumaya çalışan amcası Ebu Tâlib vefat etmiş, kısa bir süre sonra da en yakın destekçisi, müminlerin annesi Hz. Hatice radıyallahu anhâ ahirete irtihal eylemiştir. Ardından da Taif hadisesi yaşanmıştır. Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellem bütün bu olaylar karşısında son derece üzülmüş ve mahzun olmuştur. Bu sebeple bu döneme “hüzün yılı” denilmiştir.
Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemin asıl yolculuğu ise bundan sonra başlamıştır. Bu yolculuk yukarı çıkmak, yükselmek anlamına gelen “mirac” kelimesiyle ifade edilir. Miraç hadisesinde Allah Rasulü aleyhissalâtu vesselam, Cebrail aleyhisselamın refakatiyle her katta peygamberlerle görüşerek yedi kat semaya yükselmiş ve hiçbir varlığın ulaşamadığı bir yakınlık derecesiyle Rabbimiz’in huzuruna vâsıl olmuştur.
Ayet-i kerimede beyan olunduğu üzere Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellem, yakınlık derecesi “iki yay arası, hatta daha yakın” olduğunda şöyle buyurmuştur:
“et-Tahiyyâtü lillâhi ve’s-salâvâtü ve’t-tayyibât.” (En güzel övgüler, selamlar, ibadet ve taatler Allah’a mahsustur.)
Bunun üzerine Allah Tealâ, Peygamberi’ne şöyle karşılıkta bulunmuştur:
“es-Selâmü aleyke eyyühe’n-nebiyyü ve rahmetullahi ve berekâtüh.” (Selam sana ey Nebi! Allah’ın rahmeti ve bereketi sana olsun.)
Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bu selamdan, rahmet ve bereketten ümmetinin de nasiplenmesini murad ederek şöyle demiştir:
“es-Selâmü aleynâ ve alâ ibâdillâhi’s-sâlihîn.” (Selam [Allah’ın rahmeti, esenliği ve bereketi] bize ve Allah’ın sâlih kullarına olsun.)
Bunu gören Cebrail aleyhisselam ve semadaki bütün melekler de şöyle demişlerdir:
“Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlüh.” (Şahitlik ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve şahitlik ederim ki Muhammed O’nun kulu ve rasulüdür.)
İşte biz müslümanlar bu büyük selamlaşma ve duayı her namazın tahiyyatında okuyarak Allah Rasulü aleyhissalâtu vesselamın miracına atıfta bulunuyor, namazımızın kendi miracımız olabileceğini hatırlamış oluyoruz.
Berat Kandili
Berat Kandili bağışlanmaya vesile bir gecedir. Bu geceye bereketli ve feyzi bol bir gece olması sebebiyle “mübarek gece”; günahların affı ve temize çıkarılma sebebiyle “kurtuluş gecesi”; kulların ihsana kavuşmaları nedeniyle de “rahmet gecesi” gibi adlar verilmiştir. Bu geceyi ibadet ve taatle geçirmenin büyük mükâfatı vardır. Hz. Âişe radıyallahu anhâ validemiz şöyle anlatır:
“Allah Rasulü bir gece kalktı, namaz kıldı. Namazda secdeyi o kadar uzattı ki vefat etti sandım. Elimle ayağına hafifçe dokundum. Kımıldadı, sevindim. Yerime döndüm. O uzun secdesinde şöyle dua ediyordu:
‘Allahım! Azabından affına, gazabından rızana sığınıyor, senden yine sana sığınıyorum. Şanın yücedir. Sana yaptığım övgüyü, senin kendi zatına yaptığın övgüye denk bulmuyorum. Sana gereği gibi hamd etmekten acizim.’
Biraz sonra başını kaldırdı ve bana;
– Bu gece hangi gecedir, Âişe biliyor musun, diye sordu. Ben;
– Allah ve O’nun Peygamberi daha iyi bilir, dedim. O şöyle anlattı:
– Bu gece Şaban’ın on beşinci gecesidir. Yüce Allah bu gece af dileyenleri bağışlar. Merhamet iste-yenlere merhamet eder. İçini nefret ve kin bürümüş olanı ise haline bırakır. (Münzirî, et-Tergîb ve’t-Terhîb 2/119)
Bu gecenin diğer bir ismi de “mağfiret gecesi”dir. Fakat hadis-i şeriflerde şu kişilerin mağfiretten istifade edemeyecekleri belirtilir:
- Allah Tealâ’ya şirk koşanlar,
- Anne babasına asi olanlar,
- Komşu ve akrabayla ilişkiyi kesenler,
- Müslümanlara karşı kin ve düşmanlık besleyenler,
- İçki içmekte ısrar edenler,
- Kendini beğenmiş kibirli kimseler.
Berat gecesi hakkında Efendimiz aleyhissalâtu vesselam şöyle buyurur: “Bu gece Şaban’ın on beşinci gecesidir. Allah Tealâ bu gecede Kelboğulları kabilesinin koyunlarının tüyleri sayısınca insanları cehennemden kurtarır. Ancak kendisine şirk koşanların, müslümanlara karşı kin ve düşmanlık besleyenlerin, akrabaları ile münasebeti kesenlerin, gururlu ve kibirlilerin, anne babasına asi olanların ve içki içmeye devam edenlerin yüzüne bakmaz.” (Buhârî, et-Tergîb ve’t-Terhîb 2/118)