Aramak

Takvim

Takvim

Kurban Bayramı Arefesi

Arefe günü, Kurban Bayramı’nın bir gün öncesi, Zilhicce ayının 9. günüdür. Bu günü ibadetle geçirmek, oruç tutmak çok faziletlidir.

“Arafat” ve “arefe” kelimeleri aynı kökten gelen kelimelerdir. Arafat, haccın şartlarından olan “vakfe”nin yapıldığı yerin adıdır. Hacılar, “durmak, beklemek” gibi anlamlara gelen vakfe görevlerini yapmak için Mekke yakınlarında tepelik bir alan olan Arafat’a gelip bir süre beklerler. Arafat’taki bu vazifenin zamanına, yani Kurban Bayramı’nın bir gün öncesine “Yevmü’l-Arefe”, dilimize geçen haliyle de “arefe” veya “arife” denilmiştir.

Arefe günü duaların karşılık bulduğu bir gündür. Rasulullah aleyhissalâtu vesselam, arefe günü vakfe görevini yaparken en çok şöyle dua ederdi:

“Allahım, söylediğimiz ve söylediğimizden daha hayırlı olan hamd sanadır. Namazlarım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm senin için, dönüşüm yalnız sanadır. Mirasım yalnız senindir. Allahım, kabir azabından, göğsün vesveselerinden ve işlerin dağınıklığından sana sığınırım. Rüzgârın getirdiği hayırdan istiyor ve rüzgârın getirdiği âfetin şerrinden sana sığınıyorum.” (Tirmizî, Deavât 93)

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

“Arefe günü gelince Allah Tealâ rahmetini yayar. Hiçbir günde o günde olduğu kadar cehennemden azat edilen olmaz. Arefe gününde kim Allah Tealâ’dan dünya veya ahiret ihtiyacını isterse Cenab-ı Hak bu dileği yerine getirir. Arefe günü oruç tutmak, geçmiş bir senenin ve gelecek bir senenin günahlarına kefarettir.” (Müslim, Hac 346)

Arefe günü orucuyla ilgili olarak da Hz. Âişe radıyallahu anhâ annemiz şu hadis-i şerifi nakletmiştir:

Bir genç vardı, söze kulak verir dinlerdi. Zilhicce hilalini görünce ertesi sabah oruç tutmaya başlardı. Gencin bu yaptığından Rasulullah haberdar oldu. Onu çağırdı ve, “Seni oruç tutmaya sevk eden nedir?” diye sordu. Genç şöyle cevap verdi:

“Anam babam sana feda olsun ey Allah’ın Rasulü! Bu günler insanların hac ve ibadet için toplandıkları günler. Belki bu ibadetimle Allah Tealâ beni onların duaları arasına katar.”

Rasul-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem cevaben buyurdu ki:

“Bu günlerde tuttuğun her bir günlük oruca bin köleyi azat etme, bin deve kurban etme ve Allah yolunda cihad etmek üzere bin at verme sevabı var. Arefe günü olunca da iki bin köle azat etmek, iki bin deve kurban etmek ve iki bin at vermek sevabı ihsan edilir.” (Tenzîhü’l-Şerîa, 2/148)

Kurban ve Bayram

Cenab-ı Hakk’ın ihsanıyla müminler için sevinç ve rahmet vesilesi olmak üzere seçilen bir vakte doğru ilerliyoruz; Kurban Bayramı’na... Ümmet olma şuurumuzun tazelendiği günler olan bayram günleri, müminlerin ortak sevinç günleridir. Müslümanın, yakın ya da uzak olsun, kardeşleriyle bir ve beraber olarak ümmet olma şuurunu tazelemesidir.

Sözlükte “yakınlaşmak, yakın olmak” manasına gelen kurban, dinî bir kavram olarak “Allah Tealâ’nın rızası için ibadet maksadıyla belli bir vakitte belli şartları taşıyan bir hayvanı belli bir usul ile boğazlamak” demektir. Bu şekilde boğazlanan hayvana da “kurban” adı verilir.

Her amelde olduğu gibi kurban ibadetinde de öncelikle niyet esastır. Nitekim niyet konusunda Rasulullah aleyhissalâtu vesselam Efendimiz, “Amellerin kıymeti ancak niyetlere göredir. Herkesin niyet ettiği ne ise eline geçecek olan ancak odur.’’ (Buharî, İman 1) buyurur. Kurban ibadeti ile ilgili ayet-i kerimede de, “Onların (kurbanların) etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz; O’na sizin takvanız (Allah’a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır. Böylece onları (kurbanlık hayvanları) sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’a tekbirde bulunasınız. İyilik edenleri müjdele.” (Hac 37) buyurulur. Bu ayet-i kerimeden anlaşılıyor ki kurbandan maksat et ya da bir geleneği yaşatmak değildir. Kurban ibadeti kulun Cenab-ı Hakk’a yakınlaşma gayretinin, takva ve teslimiyetinin bir ifadesidir. Kurban ibadetinin mahiyetini ve kurban ile müminlerin nail olduğu rahmeti anlamak için şu hadis-i şerif akılda olmalıdır:

“Âdemoğlu, Kurban Bayramı günü Allah katında kurban kesmekten daha güzel bir iş yapmamıştır. Şüphesiz kesilen o kurban kıyamet günü boynuzları ve kılları ile gelir. Yine şüphe yok ki, kurbanın kanı yere düşmeden önce Allah katında kabul görür. Öyle ise gönüllerinizi kurban ile hoş edin.” (Tirmizî, Edahî 1)

Efendimiz aleyhissalâtu vesselam Hicret’in ikinci senesinde, Zilhicce’nin onuncu günü müminlere iki rekât namaz kıldırdı ve hutbe okudu. Bu hutbede kurbanı emretti. Kendileri de o gün iki koç kurban etti. İlk kurbanı keserken buyurdu ki:

“Allahım, bu senin birliğin ve senden bana gelenlere iman eden ümmetimin adınadır.”

İkinci kurbanı keserken de;

“Allahım, bu da Muhammed ve Muhammed’in ev halkının adınadır.” buyurdu. (İbn Hişam, es-Sîre, 3/58-59)

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy