BİR BATILI’NIN GÖZÜNDEN OSMANLI
1717 yılında İngiltere’nin Türkiye elçisi olarak tayin edilen kocası Edward W. Montagu ile İstanbul’a gelen Lady Montagu, İngiltere’de bıraktığı dostlarına mektuplar yazar. 18. asır İstanbul’u ve padişah III. Ahmed dönemi sosyal, kültürel ve ekonomik hayatı hakkında kıymetli bilgiler verir.
Osmanlı’nın en ihtişamlı olduğu dönemde Batı dünyası, yenemedikleri bu güç karşısında hem korku hem de merak duygusuna kapılmıştı. Zaman içerisinde Osmanlı topraklarında görev alan diplomatların ve seyyahların kaleme aldığı mektuplar Batı’nın, hem İslâm dünyasına olan ilgisini artırdı hem de bir ölçüde bu dünyanın gizemini aralamalarını sağladı. Ancak genellikle açık ya da gizli düşmanlıkla yazılan bu eserler doğru bilgi edinmelerine engel oldu.
Buna rağmen Batılıların hayallerinde kurguladığı, objetiflikten uzak metinler arasında nadiren de olsa hakkaniyetle yazılmış olanları bulmak mümkündür. Gerçi bunlarda da pek çok yanlışa rastlamak şaşırtıcı değil. Mesela Osmanlı’da diplomat olarak görev yapan De Büsbek, gözlemlerini kaleme aldığı mektuplarını olabildiğince tarafsız yazdığı halde bariz hatalara düşmekten yine de kurtulamamıştır.
Yeni bir dünya
Batı’nın Osmanlı’ya duyduğu ilgiyi gösteren, fakat Batılı bakış açısının körlüğünü yansıtan hayli kitap ve mektup mevcuttur. Bunların çoğu, kendi okuyucu kitlesinin zihnindeki Doğu ve Osmanlı algısını destekleyen, gerçeklerden kopuk metinlerdir. Mesela Lady Elizabeth Craven, “1786’da Türkiye” adlı eserinde Müslüman Türk kadınını ve Osmanlı otoritesini anlatırken gözlemlerini değil, okuyucuyu yanıltacak varsayımlarını yazar. Üstelik İngiltere’nin baskıdan bunalmış toplum ve aile yapısını bilen ve bu baskı ortamından kaçmaya çalışan bir seyyahtır.
Bir başka eser ise 19. yüzyıl yazarlarından olan H. C. Barkley’e aittir. “Anadolu ve Ermenistan’a Yolculuk” adlı kitabı gözlemlere dayalı yazılmış olsa da önyargılı Batılı okuyucu kitlesini memnun etmek için kendince fantezi üretmekten geri durmaz. Bütün metne müstemlekeci bakış açısı hâkimdir. Böyle pek çok örnek vermek mümkündür.
Diğer taraftan Müslüman Osmanlı toplumu hakkında doğruları resmeden insaflı metinler hiç yok değildir. Bunlardan biri 18. asır Osmanlı toplumuna dair önemli bilgiler veren Lady Montegu (Leydi Montagü)’nün “Türk Mektupları”dır. Ölümünden sonra kitap olarak yayınlanan bu mektuplarda nispeten “tarafsız” ve “olumlu” bir dille Osmanlı toplum yapısına dair gözlemlerini aktarır. Böylece Batılı erkek yazarların oluşturduğu Binbir Gece Masalları’ndaki gibi “Egzotik Doğu” tasvirini ve kalıplaşmış “Barbar Osmanlı” düşüncesini kısmen de olsa kırar. Çünkü okuyucularına hiç aşina olmadıkları bir Osmanlı/Türk resmi çizer.
Türk mektupları
1717 yılında İngiltere’nin Türkiye elçisi olarak tayin edilen kocası Edward W. Montagu ile İstanbul’a gelen Lady Montagu, İngiltere’de bıraktığı dostlarına mektuplar yazar. 18. asır İstanbul’u ve padişah III. Ahmed dönemi sosyal, kültürel ve ekonomik hayatı hakkında kıymetli bilgiler verir. Osmanlı bürokrasisinde gördüğü insanlardan ziyarete gittiği evlere, şehirde gördüğü eski eserlerden tanıştığı insanlara, onların kıyafetlerine kadar kendi toplumuna yabancı gelen pek çok şeyi kaleme alır.
12 Şubat 1717 tarihinden 19 Mayıs 1718 tarihine kadar yirmiye yakın mektup yazan Montagu, her mektubunda toplumun birçok yönünü anlatan teferruatlı bilgilere yer verir. Dinî hayattan gelenek ve göreneklere kadar birçok konuya temas eder. Güçlü bir kaleme ve iyi bir gözlem kabiliyetine sahip olan Montagu, Osmanlı’yı ve Türkleri tanımayanlar için fikir sahibi olabilecekleri ölçüde tasvirler yapar.
Osmanlı’nın çiçek aşısı
İstanbul’da gördüğü pek çok şeye yakın ilgi gösteren Lady Montagu, en çok da çiçek hastalığına karşı bağışıklık için kullanılan ve bir tür aşı olan uygulama karşısında şaşkınlığını gizleyemez. İngiltere’deki dostu Sarah Chiswell’e yazdığı mektupta bir aşıdan ve nasıl yapıldığından hayranlıkla bahseder. “İngiltere’de çok yaygın ve zalim olan çiçek hastalığını burada keşfettikleri bir aşıyla önlüyorlar.” der. Hakikaten bütün Avrupa’da çiçek hastalığı sık sık tekrarlanan salgınlarla on binlerce kişinin ölümüne sebep olmaktadır.
Lady Montagu Osmanlı’da çiçek aşısının nasıl yapıldığını şöyle detaylandırır:
“Bazı yaşlı kimseler, sonbaharın gelmesi ve sıcak günlerin geride kalmasıyla beraber -ki genellikle Eylül’ün ikinci yarısında oluyor- bu aşılama faaliyetine girişiyorlar. Çiçekli hastaların yaralarından aldıkları cerahati, bir ceviz kabuğunun içini dolduracak kadar topladıktan sonra aşı yapacakları kimseye nereden yaptırmak istediklerini soruyorlar. Sonra da gösterilen yere, ucunu bu cerahate batırdıkları büyükçe bir iğneyi batırıyorlar. Hafif bir tırmık kadar bile can acıtmıyor bu batırış. İğnenin ucundaki cerahat damlacığının hepsi böylece damara aktarılmış oluyor. Sonra iğne batırılan yerin hemen üstünü küçük bir kabuk koyup bir bezle sarıyorlar. Burada belli belirsiz bir iz kalıyor. Çocuklar aşılamadan sonra oyunlarına devam edebiliyorlar. Biraz ateş yapıyor, bazen de bir iki gün yataktan çıkamıyorsunuz, o kadar. Hele bir hafta geçtikten sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi dipdiri ayağa kalkıyorsunuz. Hasta yattığınız süre içinde, iğnenin batırıldığı yerde bir küçük yara meydana geliyor ve akıntı yapıyor. Binlerce kişi bu şekilde aşı yaptırarak bu korkunç hastalıktan korunuyor. Fransız Elçisi, bu insanların tıpkı bizde kaplıcaya gider gibi çiçek aşısı yaptırdıklarını söyledi ki, çok doğru. Aşı yaptırıp da ölen hiç yok. Bu ameliyatın tehlikesiz olduğuna sizi inandırmak için şu kadarını söyleyeyim, küçük oğlumu aşılattım. Çiçek aşısını bizde, İngiltere’de yaymak için çalışmanın çok vatanseverce bir hareket olduğu inancındayım.”
Mektuplarda Osmanlı hayatı
Lady Montagu, Edirne ve İstanbul’dan yazdığı mektuplarda, Batı dünyasının hakkında çok az şey bildiği Osmanlı’yı doğru bir şekilde tanıtmaya çalışır. Bu anlamda günlük hayatın detaylarına girer. Mesela ikamet ettiği Osmanlı evinin yapısı ve eşyalarını anlatır. Osmanlı kadınlarının vakitlerini geçirmek için edindikleri uğraşlardan bahseder, ev hayatından kesitler sunar.
Lady Montagu’nün mektuplarının öne çıkan konuları arasında din de vardır. En çok mektubu bir rahip olan Conti’ye yazar. Rahibin İslâm hakkındaki sorularına cevap vermeye çalışır. Anlaşıldığı kadarıyla rahip, Osmanlı’nın inanç ve dinî hayatıyla yakından ilgilenmiş, detaylı bilgiler elde etmeye çalışmıştır. Lady Montagu de onun bu isteğine cevap verebilmek için kendince araştırma ve gözlemler yapmıştır. Samimi ve saygılı bir üslupla kaleme alınan bu mektuplardan birindeki şu ifadeler dikkat çekicidir:
“Kur’an, bizim inandığımız gibi derme çatma sözler değil, son derece yüce ve dürüst bir şekilde ifade edilen temiz ahlâkı ihtiva ediyor. Bunun böyle olduğunu birçok hıristiyan da tarafsız olarak söyledi. Hiç şüphesiz, bizdeki Kur’an tercümeleri Rum papazlardan gelme kopyalar olduğu için kasten aslını bozmuşlar. Dünyada bunlar kadar bozguncu ve cahil insan yoktur.”
Özetle diyebiliriz ki Lady Montagu’nün mektupları 18. yüzyıl Osmanlı hayatı konusunda yabancı bir gözün tanıklığıdır. Yazar, Osmanlı’yı tanımadan önceki önyargılarının değiştiğini itiraf eder. İfadeleri, mektuplarını yazdığı dostlarının da fikirlerini değiştirme çabasını ele verir. Bu objektif ve vicdanlı tutumu, “Türk Mektupları”nı sadece çağdaşları için değil, sonraki kuşaklar için de önemli bir tanıklık kılar.
Ne diyelim, kendi kimliğine yabancılaşarak tarihine ve kültürüne düşman kesilmiş içimizdeki yabancılar hiç değilse Lady Montagu’ye kulak vermeliler.