Aramak

TASAVVUF KLASİKLERİ

UYÛBÜ’N-NEFS VE MÜDÂVÂTÜHÂ

EBU ABDURRAHMAN MUHAMMED ES-SÜLEMÎ K.S.

Gönülden Pişman Olmaksızın Sadece Tevbe Sözleriyle Yetinmek

Kusur: Nefsin diğer bir kusuru, kişinin ağladığı vakit ferahlaması, sonra da gönlü rahatlayarak sevinçli olmasıdır (Ağlamakla gerekeni yaptım zannına kapılarak kalbin tatmin olmasıdır).

Tedavisi: Bu kusurdan kurtulmanın yolu, (hatalarına) ağlamakla beraber (kalben) hüzünlü olmaya devam etmektir. Hatta ağlaması sebebiyle gönlü rahatlayıp sevince kapılmamalıdır.

Bir de kul, Mevlâ’sına karşı zelil ve âciz olduğunu kabullenerek hüzün içerisinde ağlamalıdır. Sırf bir üzüntüden, sıkıntıdan dolayı ağlamamalıdır. Çünkü üzüntüden dolayı ağlayan, bu ağlamasından dolayı ferahlık duyar, sevinçli olur. Her kim de hakiki manada üzülerek hüzün içerisinde ağlarsa, bu ağlama onun keder ve hüznünü (manen) daha da artırır ve onu ferahlatmaz (gönlü hüzünlü kalmaya devam eder).

İnsanlara Güvenmek, Onlardan Yardım Beklemek

Kusur: Nefsin bir başka kusuru, kulun hakikatte bir zararı gidermeye güç yetiremeyen insanoğlundan bunu gidermesini istemesi, fayda vermeye gücü yetmeyen kimseden bunu beklemesidir. Ayrıca Allah Tealâ rızkına kefil olduğu halde rızık kazanmaya aşırı önem vermesi ve rızık endişesi çekmesidir.

Tedavisi: Kulun, Allah Tealâ’nın kitabında bildirdiği şu ayet-i kerimeye göre imanını sağlamlaştırmaya ve sahih bir imana sahip olmaya çalışmasıdır:

“Eğer Allah sana bir zarar, sıkıntı dokundurursa onu yine O’ndan başka giderecek yoktur. Şayet sana bir hayır dilerse, O’nun bu keremini geri çevirecek de yoktur. O hayrını, lütfunu kullarından dilediğine eriştirir.” (Yûnus 107)

“Yeryüzünde kımıldayan hiçbir canlı yoktur ki onun rızkı Allah’a ait olmasın.” (Hûd 6)

Kul, bu hale ancak (hakikatte) mahlûkatın ve insanların zayıf ve âciz olduklarını idrak ettiği zaman ulaşır. Böylece bilir ki esasen kendisi muhtaç olan bir varlık başkasının ihtiyacını gidermeye güç yetiremez. Zira âciz olan bir kimsenin, başkalarının ihtiyaçlarını giderme sebeplerini düzenleyip bunları yerine getirmesi mümkün değildir. Dolayısıyla bunu idrak eden bir kul, bu hatasından selâmette olup kurtulur, bütün benliğiyle Rabbi’ne yönelir ve sadece O’na güvenir.

İbadetlerde İhmalkârlık ve Tembellik

Kusur: Nefsin kusurlarından bir diğeri, Hak Tealâ’nın önceden beri yapageldiği emirlerini, ibadetlerini ihmal etmek, bu hususta tembellik yapmaktır. Tembelliğinin ve gereği gibi kulluk yapamadığının farkında olmayıp bunu önemsememek ise bundan daha büyük ayıp ve kusurdur. Daha ayıbı ise kendisinde bu kusurları görmemesidir. Bunlardan daha büyük ayıp ise, ibadetlerini yapmadaki ihmal ve noksanlığına rağmen kendisini yeterli görmesi, başarılı olduğunu zannetmesidir.

Bu ayıp ve kusurların sebebi, hükümlere uymaya, ibadetleri yerine getirmeye muvaffak olduğunda Allah Tealâ’ya az şükretmesidir. Kul ne zaman Rabbi’ne az şükrederse, başarılı olma mertebesinden eksiklik mertebesine düşürülür; gözü noksanını ve kusurlarını görmekten perdelenir. Böylece yaptığı çirkin şeyleri güzel görmeye başlar.

“Hiç kötü işleri kendisine süslü gösterilip de onu güzel gören kimse, iyilik edip doğru işler işleyen kimse gibi olur mu?” (Fâtır 8)

Tedavisi: Allah Tealâ’ya sığınmaya devam etmek, O’nu zikretmekten ve kitabı Kur’an-ı Kerim okumaktan ayrılmamaktır. Yiyeceği rızkı araştırıp dikkat etmek ve helâl rızık yemektir. Müslümanlara hürmet etmek, saygısızlık ve haksızlık etmemek, Allah’ın velî kullarından eski iyi haline dönmesi için dua istemektir. Böylelikle umulur ki Cenâb-ı Hak o kimseye kendisine hizmet ve taat yolunu açar.

İbadetlerden Tat Almamak

Kusur: Nefsin başka bir kusuru, Cenâb-ı Mevlâ’ya itaat ve ibadet etmesi, fakat bundan lezzet duymamasıdır. Bunun sebebi, yaptığı ibadete riyanın karışması, ihlâsının az olması ve sünnetlerden birini terk etmesidir.

Tedavisi: Kulun ihlâsı istemesi ve elde etmesi, yaptığı bütün işlerde Sünnet’e tâbi olmaya devam göstermesidir. Ayrıca işlerin sonunun sahih ve iyi olması için başında niyeti düzeltmektir.

Kendini Hayır Ehlinden Saymak

Kusur: Hayır meclislerinde, iyiliklerin yapıldığı mekânlarda bulunması veya yaptığı ameller sebebiyle kendisinin hayır ehli kimselerinden olduğu zannına kapılması da nefsin kusurlarındandır.

Oysa hayır ehli öyle kimseler vardır ki, aralarında bulunan bazı kimselerin hayırsızlıkları ve günahları sebebiyle kendilerine gelecek hayırdan ümidini keserler. (Yani onların günahları sebebiyle başlarına bir musibet gelmelerinden korkarlar.)

Selef-i sâlihîn âlimlerinden birine;

– Arafat’takileri nasıl gördün, onlar hakkında görüşün nedir, diye soruldu. O da şu cevabı verdi:

– Öyle topluluklar gördüm ki, şayet ben onların arasında olmasaydım Hak Tealâ’nın onları bağışlamasını ümit ederdim.

Yakaza ehlinin, yani gafletten uyanan kimselerin yolu da aynen böyledir. Kendilerini hayır ehlinden saymazlar; mütevazı kimselerdir.

Tedavisi: Cenâb-ı Hak her ne kadar günahları affedici de olsa o günahları işlerken, Rabbi’nin emirlerine aykırı davranırken O’nun kendisini gördüğünü bilmesi ve bundan dolayı hayâ etmesidir. (Nitekim bu günahları Rabbi’nin kendisini gördüğünü bildiği halde işlemiştir. Bu, utanılması ve unutulmaması gereken büyük bir hatadır.)

Ayrıca kul nefsi hakkında iyi zan beslememeli, hep kusurlu görmelidir. Nitekim Fudayl b. İyâz kuddise sırruhû Yüce Rabbi’ne şu niyazda bulunmuştur:

“Allahım! Sen günahlarımı affetsen de ben senden çok utanıyorum, sana karşı mahcubum.”

Kul bu hale ancak Allah Tealâ’nın yaptıklarını bildiğini ve kendisini gördüğünü tam olarak idrak ettiği zaman ulaşır.

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy