Aramak

TAVAN ARASI

İnsan Halleri

Sahte Dervişin Hileleri

Niyetleri yapıp ettiklerinden ve yazdıklarından belli bazı oryantalistler, İslâm dünyasını içten tanıyabilmek için bazen İslâm’ı kabul etmiş gibi görünmüşler, bazen de müslümanların dillerini ve İslâmî ilimleri çok iyi öğrenerek kendilerini anadan doğma müslüman gibi kabul ettirmişlerdir. Özellikle 19. asırda İslâm coğrafyasında baştan başa dolaşan böyle şahısların varlığı bilinir. Müslüman kılığında Orta Asya’yı gezen böyle kişilerden biri de Arminius Vambery’dir. Bir Macar yahudisi olan Vambery çok iyi Arapça, Farsça ve Türkçe bilmektedir. İslâmî ilimlerin temel meselelerine de vâkıftır. İngilizler namına casusluk yapan ve sarayla ilişkisini geliştiren Vambery, 1860 yılında sahte bir derviş kılığında Orta Asya’yı gezmiş, Buhara’ya vardığında bir tekkeye yerleşmiştir. Burada garip halleri dikkat çektiği için Vambery’nin yanına durumunu tahkik için adamlar gönderilir. Onlara İstanbulluyum dediği için de İstanbul’u tanıyan kişileri gönderirler. Vambery bunlardan çok korkar, çünkü İstanbul’u ve Türkçesini bilen onu hemen fark edecektir. Hileye başvurur ve yalvarır: “Ben sırf cehennemlik Avrupalılardan kurtulmak için İstanbul’u terk ettim. Şimdi hamd olsun, Buhara-yı Şerif’te kendi âlemimde tatlı bir hayat sürüyorum. Yine onların anılmasıyla neşemin bozulmasını istemem!” der.

İlgili mercideki Rahmet Bey’e onun casus olmadığı bilgisi verilse de yine de şüphelenir ve Vambery’yi yemeğe davet eder. Yemekte âlimler onun ağzını arayacaklardır. Gerisini sahte dervişten dinleyelim:

“Beni pilav yeme bahanesiyle huzuruna çağırdı. Yanına girdiğimde, kendimi Buhara âlimlerinin oluşturduğu bir tür mahkeme önünde buldum. Daha ayağımı eşikten atarken güç bir durumda kalacağımı, çünkü bunun bir sınav heyeti olduğunu, bana uzun-kısa sorular sorulacağını anlamıştım. Gelebilecek tehlikeyi kolayca atlatmak için kendi kendime bir önlem aldım. Bin türlü konudan malumat sergilemeye girişerek kendimi garip bir adam olarak göstermeye ve onların sorguya çekmelerine fırsat vermeden farz, vacip, sünnet ve müstehap konuları hakkında kendilerine sorular sormaya başladım. Bazı şüphelerime ilişkin açıklamalar istemeye, çeşitli itirazlarda bulunmaya koyuldum.

Tartışmaya gösterdiğim bu ilgi ve istek âlimleri olumlu şekilde etkiledi. Bir ara söz Hidâye ve Şerh-i Vikâye gibi dinî kitaplara geldi. Bu kitaplar üzerinden hararetli tartışmalar yapıldı. Bu tartışmalar sırasında fırsat buldukça Buhara âlimlerine övgüler yağdırdım. Onları yalnız kendime değil, bütün İstanbul âlimlerine yeğlediğimi söyledim. Amacım, hile ve yaltaklanmalarla bu dinî konulardaki tartışmalardan ve bir tehlikeye uğramaktan kurtulmaktı. Bunun üzerine âlimler çeşitli imalarla benim hakkımda yanlış haber verdiklerini ve sağlam inançlı bir müslüman olduğumu, yüzümde parlayan iman nurunun buna işaret ettiğini Rahmet Bey’e anlattılar.” (Arminius Vambery, Bir Sahte Dervişin Orta Asya Gezisi, Çev. Abdurrahman Samipaşazade Abdülhalim, Kitabevi Yay., İstanbul, 2018, s. 172-173)

Bir Tavsiye

Salgın sebebiyle, eğitimin büyük bir kısmının uzaktan, evimizden yapılacak olması aileleri telaşlandırıyor. Ancak bunun bir fırsat olduğunu da bilmek lazım. Bu vesile ile çocuklarımızı biraz da biz eğitmeye, onların eğitim süreçlerine dâhil olmaya gayret edelim. Sadece beraber okuyarak bile ciddi faydalar elde edeceğimizi unutmayalım.

Lügatçe

Ayın Kelimesi: Kemâl

Dilimizde “kâmil, mükemmel, tekmil, tekâmül” gibi çokça kullandığımız kelimeler Arapça “kemâl” kökünden türemiştir. Olgunluk manasına gelen bu kelime, insanın yeryüzündeki seyrini anlattığı için özellikle tasavvuf ilminde çok kullanılır. Tasavvufun kültürümüzdeki izlerinden biri de Kemâl, Kâmil gibi isimlerdir. Gelin bu kökten türeyen kelimeleri ve manalarını tanıyalım:

  • Kemâl: 1. En olgun, en yetişkin döneminde olma, olgunluk. Mesela sinn-i kemâl: Olgunluk yaşı. 2. Bir şeyin tam ve noksansız dereceye erişmiş olması durumu, mükemmellik, tamlık. 3. Bir kimsenin manevi meziyetler, ahlâk, ilim ve fazilet bakımından tam bir olgunluğa erişmiş olması durumu.
  • Kemâlât: Sahip olunan manevi hasletler, olgunluklar.
  • Kâmil: 1. Noksansız, tam, bütün. 2. Olgunluk yaşında olan kimse. 3. İlim, fazilet ve hüner sahibi, manevî meziyetleri bakımından belli bir olgunluğa erişmiş kimse. 4. Aklı başında, ciddî kimse.
  • Kâmilen: Tamamen, tam olarak, noksansız.
  • İkmâl: 1. Eksikliklerini tamamlayıp tam hâle getirme, tamamlama. 2. Bitirme, sona erdirip tamamlama.
  • Tekmil: 1. Tamamlama, bitirme. 2. [Sıfat olarak] Bütün, eksiksiz.
  • Tekâmül: 1. Olgunlaşma, olgunluk. 2. Zaman içinde meydana gelen gelişme, gelişim.
  • Mükemmel: 1. Olabileceği en üstün, en kusursuz şekilde olan, eksiksiz, kusursuz, tam. 2. [Ünlem olarak] Beğenilen, takdir edilen bir iş veya davranış için “çok iyi, pek güzel, fevkalâde” anlamında kullanılır.
  • Mükemmil: Tamamlayan, tamamlayıcı.
  • İstikmal: 1. Noksanlarını tamamlama, itmam etme. 2. Kemal mertebesine getirme, tamamlayıp bitirme, ikmal etme.

Köşe: Bir Beyit Bir İzah

Sonucu Bir Nefestir

“Yüzyıllar hoşluk ile ömrün olursa Yunus
Sonucu bir nefesdir, geç ondan da ötdün tut.”

Yunus Emre hazretlerine ait bu beyit, “tuttun tut” kafiyesiyle meşhur olmuş bir şiirin son beytidir. Allah dostları şiirlerinde ilahî aşkı, Rasulullah sallallahu aleyhi veselleme olan muhabbeti, mürşide olan teslimiyeti ve tasavvufun inceliklerini dile getirdikleri gibi, dünya hayatının geçiciliği hususunda nasihatler de ederler. Yunus Emre hazretleri de bu şiirinde, “Ey insanoğlu, sen bu cihan mülküne baştan başa hükmettiğini, bütün mal mülkü elde ettiğini, Süleyman aleyhisselam gibi cinlere emrettiğini; “Fars hükümdarı Feridun ve Karun gibi olduğunu farz et” deyip nasihate başlıyor. “Bu dünyayı da çiğnenmiş bir lokma gibi düşün, işte yutuverdin. Yani tek yutkunma gibi geçer gider.” diyor. Böyle dikkat çekici misallerden sonra yukarıya aldığımız son beyitte sözü toparlıyor ve diyor ki: “Bu dünyada huzur ve esenlik içinde yüzyıllarca ömrün olsa da sonucu bir nefestir. O nefesi de verdiğini farz et.” Yani kısacık bir ifadede bir büyük tefekkür çağrısı, bir hatırlatma...

Bir Söz

“Sakın ha aranızda çekişme ve düşmanlık olmasın. Siz bilmiyor musunuz ki uyum içinde olmamak memleketin yıkılmasına, ahalinin dağılmasına ve maksatların ayrılmasına sebep olur.”

Şeyh Abdurrahman-ı Tahî kuddise sırruhû

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy