Aramak

Temiz Dinin Temiz Müminleri

Cenab-ı Mevlâ müberra kitabımız Kur’an-ı Kerim’de mealen şöyle buyuruyor: “Rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci gönderen O’dur. Ölü bir yeri diriltmek ve yarattığımız nice hayvanları ve insanları sulamak için gökten tertemiz su indirmişizdir.” (Furkân 48)

Tefsir âlimlerimiz ayet-i kerimedeki “Gökten tertemiz su indirmişizdir” ifadesi için “Cenab-ı Hakk’ın suyu tertemiz olarak tarif etmesi, onun nimet oluşunu en güzel şekilde ifade etmek içindir.” demişlerdir.

Mücella dinimiz İslâm’da temizliğe büyük önem verilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de “tuhr” kökünden türeyen ve temizliği anlatan birçok kelime geçmektedir. Abdest, gusül ve teyemmüm (Mâide 6), suyun temizleyici olması(Furkân 48), Mescid-i Harâm’ın temiz tutulması (Bakara 125; Hac 26) ve elbiselerin temizlenmesi (Müddessir 4) bunlara misaldir.

Hadis kitaplarımızda da taharet bahsi geniş yer tutar. Bu eserlerden canlı hatıralarla Fahr-i Kâinat Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin ve ashabının temizliğe ne kadar önem verdiğini görürüz.

Fıkıh kitaplarımız ise taharet/temizlik bahsiyle başlar ve önce insanların kullandığı suların hallerini ve temiz olma şartlarını ele alır. Bu şartlar sadece fert olarak değil, toplumun da sıhhatini ilgilendiren bir husus olarak dikkatle incelenir. Ayrıca temizliğin farzlarını, sünnet ve edeplerini öğreniriz. Temizlik birçok ibadetin ön şartıdır. Hatta müminin kendi bedenini temizlemesi kadar ibadet yerini de temiz tutması, temiz bir yerde ibadet etmesi şarttır.

Ayrıca ahlâka, âdâb-ı muaşerete dair kitaplarımızdan da müslümanın yalnızken de toplum içinde de temizliğe riayet etmesi gerektiğini öğreniriz. Bütün bunlar dinimizin temizliğe ne kadar önem verdiğinin delilleridir.

Günlük hayat içinde Fahr-i Kâinat Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin sünnetine uyduğumuzda yemekten önce ve sonra ellerimizi yıkar, yatmadan önce abdest alır, uyandıktan sonra da bu abdesti tazeleriz. Ayrıca müminler olarak sadece gerektiği durumlarda değil, sünnet-i seniyyeye ittiba için çeşitli vesilelerle sık sık gusül alırız.

Âlimlerimiz dinimizin emri olan temizliğin hikmetini açıklarken, temizlenmenin hem Allah Tealâ’nın emrine itaat hem de kendimizin ve toplum sağlığının devamına vesile olduğunu belirtirler. Düzenli bir şekilde su ile temizliğe dikkat eden, günde beş vakit abdest alarak çevre ile temas eden azalarını temizleyen mümin, ibadet etmiş olmanın yanı sıra birçok hastalıktan da korunmuş olmaktadır. Günümüzde temizlik için kullanılan birçok kimyevî maddede olduğu gibi suyun herhangi bir yan tesiri de bulunmaz. Cenab-ı Mevlâ onu “tertemiz” olarak tavsif etmiştir. İlahî hikmetle hem toprağı canlandırarak insan hayatının idamesini sağlar hem de temizler.

Mücella dinimiz İslâm’ın bir diğer güzelliği de insanı hastalıktan muhafazaya yönelik emir ve tavsiyeler vermesidir. Tıbb-ı Nebevî olarak bildiğimiz ilim de, aslında tedaviden çok hastalığın gelmesini önleyici tedbirleri ihtiva eder. Çünkü insan için aslolan sıhhat halidir ve bu sıhhatin kıymetini bilmesi gerekir. Fahr-i Kâinat Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin “hastalanmadan önce sıhhatin değerini biliniz” tavsiyesi bunun en bâriz delilidir.

Şu an ülkemizde ve bütün dünyada malum salgın hastalığın önlenmesine yönelik tedbirler söz konusudur. Öncelikle bu tedbirlere uymak her müminin vazifesidir. Çünkü dinimizin emri bu yöndedir. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bir yerde veba (ya da benzeri salgın) çıktığını duyanların oraya gitmemelerini, bulundukları beldede ortaya çıktığında ise oradan ayrılmamalarını tenbihlemiştir. (Buhârî, Tıb, 100; Müslim, Selâm, 92- 97; vd.)

Yine kaynaklarımızdan öğrendiğimize göre Suriye bölgesi ordu kumandanı Ebu Ubeyde b. Cerrâh radıyallahu anh tarafından, Şam-Hicaz yolu üzerindeki bir beldede karşılanan Hz. Ömer radıyallahu anh’a Şam’da veba çıktığı haberi verilince vebanın olduğu yere gitmemiş, kendisine, “Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun?” diyen Ebu Ubeyde’ye Allah’ın kaderinden yine O’nun kaderine sığındığını söylemiştir. (Buhârî, Tıb, 30; Müslim, Selâm, 100)

Fahr-i Kâinat Efendimiz sallahu aleyhi vesellem, “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” buyurmuştur. Güzel ahlâk sadece insanlarla güzel irtibattan ibaret değildir. Ahlâk, bir bütün olarak müminin dünya hayatındaki bütün tavırları, tepkileridir. Mümin öncelikle Rabbi’ne, sonra kendisine ve bütün müminlere karşı ahlâkına, tavrına dikkat etmelidir.

İçinde bulunduğumuz salgın hastalık tedbirleri kendimizi her veçheden kontrol etmeye, ahlâkımızı tartmaya vesile olmalıdır. Böylece ibret nazarıyla bakabilir, olan bitenden hikmet davraşınabiliriz. Müminler tek bir beden gibidir, birlik üzere hareket eder, fitne ve fesattan uzak durur, ferasetiyle bakar.

Öncelikle takdir-i ilahîye razı olmak lazımdır. Müminin tavrı böyle olmalıdır. Rızık ve dünya konusunda korkuya düşmemek, tevekkül sahibi olmak gerekir. Ancak, Cenab-ı Mevlâ’dan gelene razı olmak demek, kendimizi tehlikeye atmak demek değildir. Öncelikle kendimizi, ailemizi ve çevremizi bu salgından korumakla mükellef olduğumuzu unutmayalım. Öyleyse ilahî emir ve nebevî tavsiye gereğince tedbirli olmak lazımdır. Mümin ferasetli olur; tedbiri elden bırakmaz.

Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin, “Veba olan yere girmeyiniz, veba olan yerden de çıkmayınız” tavsiyesi, tam da günümüzde riayet edilmesi gereken bir emirdir. Bu hadis-i şerif bize iki yönden tavsiyede bulunuyor. Salgın olan yere gitmemekle kendimizi korumanın; olan yerden çıkmamakla da insanları korumanın lüzumu. Demek ki her ikisine de dikkat etmeyen insan vebale girer, kendisini ve insanları tehlikeye atar.

Mümin olarak böyle bir salgına karşı tedbirli olursak hem kendimize hem de insanlara karşı vazifemizi yerine getirmiş oluruz. Esasen salgın olsa da olmasa da mümin sakınır, kendisini ve çevresini korur.

Müminin kalbinde dünya korkusu, uzun yaşama arzusu olmaz. Varsa da bunu kalbinden atmaya çalışır. Böyle bir dönemde karamsarlığa kapılmak bir yana; tefekkürle, tevekkülle, insanlara elinden geldiğince yardımla, ibadet ve duayla kazançlı çıkma zamanıdır. Bu günleri tefekkürle, tevbe ve ibadetle geçirmek, evdeki zamanı öğrenerek kıymetlendirmek lazımdır.

Mübarek Üç Ayların içinde, Şaban-ı Şerif’teyiz. Kalplerin yumuşadığı, kulluğun tatlandığı bu zamanlarda Cenab-ı Mevlâ bizi muhafaza buyursun, “Şâfi” ism-i şerifi hürmetine maddi manevi hastalıklarımıza şifalar ihsan eylesin.

Tevfik ve inayetiyle...

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy