Abimiz
2020’ye sol ayağımızla mı girdik, abdestsiz mi girdik bilmem; geldiği günden beri bir gram huzur vermedi dünyaya. Eski bir meseleleri mi vardır nedir, artık dünya ile aralarında ne geçtiyse... Halbuki gül gibi geçinip gidiyorduk ondan önceki yıllarla! Bu biraz huysuz çıktı.
Alışageldiğimiz bir sürü şey değişmek zorunda kaldı. Uyum sağlamamız gereken yeniliklerin sayısı da her geçen gün artmaya devam ediyor. 2020 bize “Eve girin” dedi, girdik. “Maske takın” dedi, taktık. “Camiye gitmeyin” dedi, hasretle tekrar gideceğimiz günleri bekledik. “Sosyal mesafe” dedi, hısım akrabamızın bayramını avuç içi kadar bir ekrandan görüntülü arama sponsorluğunda kutladık. Şimdi de “Evlerinizi okul” yapın diyor.
Sen dersin de biz yapmaz mıyız ikibinyirmi! Senin canın sağ olsun. Sen iste, her evi birer ilim irfan şubesi eyleyelim! Buzdolabımızı akıllı tahta, zigon sehpalarımızı sıra, haftada bir uğrayan mahalle sütçümüzü müfettiş eyler; çocuklara ani sözlü sınavlar yaptırırız. Yeter ki bi sal bizi artık be gözünü sevdiğim...
Okula kademeli mi başlanacak, bazı sınıflar bazı günler mi gidecek, ders takibi nasıl olacak derken, evleri imkân ölçüsünde okula çevirdik. Çevirmesine çevirdik de bu yenilik de bizi sudan çıkmış balığa çevirdi. Bilhassa canlı derse giren talebe annelerini.
Arkadaş, bizim anneler öğretmen denince ışık hızıyla otuz yıl önceki siyah önlüklü günlerine ışınlanır. Boynunda beyaz yakası, aklında kerrat cetveli, tüm hürmetiyle hazırola geçer zihni. Öyle ekran mekran tanımaz. Madem ki bir şekilde öğretmenin karşısına çıkılacak, ha ekranına gelmiş ha evine, hiçbir şey fark etmez!
– Oğlum, hadi bitir artık kahvaltını, bak dersinin başlamasına az kaldı. Yıka elini, geç hemen odana, geliyorum ben de.
– Ööretmenimin bağlanmasına daha on beş dakka var anne...
– Olsun çocuum, kadıncağız gelince sizi hazır bulsun. Koskoca öğretmen sizin bağlanmanızı mı bekleyecek. Adam başı beş dakka beklese ders biter zaten. Siz vaktinden önce hazır olun, ne olur ne olmaz. Aaa, daha giyinmemiş! Yavrum, sen okula pijamanla mı gidiyodun, giyinsene adam gibi üstünü başını!
– Yaa anne gömleğimi giydim ya işte, pijamam zaten görünmüyo ki otururken?
– Sen giy, olmaz öyle! Pijama dediğin rahatlığıyla gevşetir insanı. Dersi dinlerken yayılma. Git o lacivert kumaş pantolonunu giy, ütüledim, astım dolabında.
– Kravat da takayım mı?!
– Bak nası dalga geçiyo anneyle... Söylenme kalk hadi, tara şu saçını başını da. Kafanın üstü bizim köydeki evin otluğuna dönmüş. Aaaaa,
bu ne! Yavrum ben geceden toplamadım mı bu odayı, ne ara dağıldı? Uyurken güreş mi tuttun bu oyuncaklarla naaptın?!
– Her şey her yerde yine di mi anne?
– Geliyo terlik bak! Şu boyalarını şifonyere doldur, ders bitince ayıklar, yerlerine koyarım ben. Topunu al at oyuncak sepetine... Ay bu ne, mendil kabilesi yine ayin yapıyo yatağın altında! Evladım kullanınca çöpe atsana şu mendillerini, koleksiyon mu yapıyosun! Hii, ders saati gelmiş bile!
– Tamam anne, bırak artık toplamayı, zaten ekrandan bi tek benim kafam görünüyo, odamın içi görünmüyo ki...
– Görünsün görünmesin, ben kendime pasaklı dedirtmem!! Hem ne biliyosun, belki kamera yerinden oynar, sağa sola kayar, sen düzeltene kadar pencerenin o tarafları falan görünür? Hiii, pencere!.. Camları dün sildim, gece yağmur yağmış. Görüyo musun şu lekeleri! Dur, açma kamerayı hemen, sileyim iki dakkada dur. Öğretmenin görür yavrum mahcup oluruz...
– Canlı derse katılmak için pencere pervazlarında temizlik şartı aranmıyo anne!
– Bari ıslak mendille alaydım kenardan. Islak mendil dedim de ıslak kek vardı dolapta, getireyim onu da. Bak sakın yalnız yeme ama tamam mı, öğretmenine arkadaşlarına da ikram et.
– Kameradan mı?..
– Kamera mamera, sen et. Ağzı tatlanmasa bile gönlü tatlanır. İsterseniz çay da demlerim hepinize... Termos nerdeydi bizim, du bakiim kilerde miydi neydi...
– Anne... Okula gitmiyorum, biliyosun değil mi? Odama gidiyorum. Hani şu evimizin içinde olan odama.
– Olsun çocuum ben demleyim, içilir. Hah açıldı. Gir bakim şifreyi sen; ben kolonya şeker alıp geliyorum. Ay, kahverengi eşarbım nerdeydi, üç gündür maviyle görüyo kadın beni, değiştireyim.
– Anne bi sakin ol yaa, yeter ama her gün aynı telaş! Seni gören de yengemgille girdiğin altın günü bu ay bizim öğretmene çıktı zanneder! Bırak da bağlanayım artık, bak herkes girmiştir sisteme şimdi. Rahat ol, sakin ol, bak evdeyiz, okulda değiliz. Ha? Hadi benim güzel annem.
– Ne demek okulda değiliz!.. Okul dediğin yalnız dört duvar değildir! Okul, ilimden bilimden istifade edilen her yerdir! İcabında bir karıncayı yürürken izleyip tefekkür ettiğin parktaki paslanmış belediye bankıdır! Bazen ayın sonunu nasıl getireceğini hesap ederken matematik doktorası yaptığın mutfak masasıdır!.. Gömleğinin yakasını ilikle çocuum, açma yakanı bağrını öyle hocanın karşısında. Lüzumunda kahveni alıp, zarif bir şiir okuyup, edebiyatı bir nefes gibi soluduğun balkonundur! Yooo Yusuf Kerem efendi yoo, ben evimde bir öğretmen misafir edeceksem onu ağırlamayı teknolojiye kurban vermem! Kaldır şu terliği halının ortasından yavrucum, otobandaki kasis kadar gereksiz bir kalabalık yapmış orda. Ekrandan değil Fizan’dan da baksa, bakan göz öğretmenin gözüdür evladım! Kolonyayı uzat çocuum... okul dediğin... iicaabında annene ilk yardım yaptığın sağlık bilgisi dersi öğreten odandır. Sağlık bilgisi dersi var mı hâlâ bu arada? Dök çocuum dök hah... indir o ayağını, ayak ayak üstüne atılmaz öğretmen karşısında! Dök yavrum dök ohh... nefesim tıkandı. Aç camı aç Yusuf gidiyorum ben. Dersi dinle sen, ben şurda fenalaşırım çocuum dikkatini dağıtma sen...
Az kaldı canlar, ha gayret! Geldi, esti, gürledi ama ahan da gidiyo, bi şey kalmadı. Şurda iki yazı sonra uğurlarız bu atarlı 2020 abimizi. Abi diyorum, alttan alıyorum ki kafası atıp başımıza yeni bi iş daha çıkarmasın.
Tabii ki biliriz, zaman kötülenmez, o da Mevlâmız’ın ayetlerinden bir ayet. Siz bu yazdıklarımı bir nevi dua olarak görün.
Nasip olursa; hani ne bileyim bizim mahalleye gök taşı falan düşmez, dinozor saldırısı olmaz, başımıza meteor falan yağmazsa önümüzdeki ay görüşmek üzere...