Aramak

Tevhid Dilini Nasıl Kaybettik?

Eski kitapların önsözünde veya sonunda şöyle cümleler yer alırdı: “Allâhu a’lem bi’s-sevâb.” Yani “Allah en doğrusunu bilir.” “Ve mâ tevfîki illâ billâh, aleyhi tevekkeltü ve ileyhi ünîb.” Yani “Başarım ancak Allah’tandır. O’na tevekkül ettim ve yalnız O’na yöneldim.” Bu son ifade Hûd suresinin 88. âyetidir. Hattatlar da yazdıkları o güzelim yazıların altına küçük harflerle genellikle şu tür şeyler yazarlar: “Ketebehû falanca gafara-lehû.” Yani “Bunu falanca yazdı, Allah onu affetsin.” Bu, günümüz sanatçıları için garip bir ifadedir.

Peki, bu tevazunun kaynağı nedir? Âlim de olsa, sanatçı da olsa mümin haddini hududunu, yerini bilir. Eksik olduğunu ikrar ve itiraf eder. Noksanlığını bildiği için tamlığı daima Rabbi’nde arar. Tam olan, her şeyi eksiksiz yaratan Mevlâ’sının yanında hiç olduğunu bilir. Her bildiğinde, her yaptığında hep Rabbi’ne yönelir. Onu bu şekilde zikreder. Çünkü sığınak, dayanak, kaynak Allah’tır. İman ehlinin sağlamlığı bu acziyetini bilmede ve ilan etmesindedir.

Her kelime bir kapı

Bu tevazu çok azaldı. Azalan başka bir şey de konuşmamızda, eserimizde Hakk’ın, O’nun şanlı Resûlü’nün bize öğrettiği kavramlar. Dilimizde, düşünmemizde, yazımızda, çizimizde gitgide böyle iman ve edep bildiren kelimeler azalıyor. Bu bir kelime dağarcığı meselesi değil sadece. Okumuşuyla, okumamışıyla kelimelere pek özen göstermiyoruz. Oysa kelimeler sıradan, basit şeyler değildir. Müminlerin kelimelerinin çoğu doğrudan Allah’a bağlanır, O’nu hatırlatır. Kelimelere yüklenen manalar içimizdeki Allah bağını canlandırır. Bu bakımdan kelimelerin de canı vardır.

Hangi medeniyet?

Örnek olarak “medeniyet” kavramını alalım. Bugünkü anlamıyla bizim aslî kavramımız değildir. Bu kavramın ilk göründüğü yıllar Tanzimat sonrasıdır. Kelime Arapça’da ve Türkçe’de daha önce kullanılıyordu ama “şehirlilik” anlamında. Batı’yı, onun usullerini, işlerini en yüksek, en muhteşem şeyler gibi algılamamızla beraber medeniyet kavramı da anlamını kaybetti, yepyeni bir muhtevaya büründü. Aynı şekilde millet, vatan, devlet, hürriyet gibi birçok kavramın aslî anlamını Batılıların yüklediği anlamlara feda ettik.

Özenmenin altındaki kompleks

Bu tür eşitleme çabası bir aşağılık kompleksinden doğuyor. Kendine ait olan her şeyi Batı karşısında eksik, kusurlu, geri, değersiz, demode gören bir toplumun marazî bakışının tezahürü. Bu aşağılık hissinin başka bir yansıması da Batı’da olan her şeyin aslında bizden onlara gittiği söylemidir. Doğrudur, kitaplarımızda da gösterdiğimiz gibi müslümanların dünyaya büyük bir etkisi ve katkısı vardır. Ama bu, her şeyin bizden alındığı anlamına gelmez.

Kelime değişince anlam ne olur?

Bu eşitleme modasını önce iyi niyetle Osmanlılar başlattı, sonra bütün İslâm dünyasına yayıldı. Batıcılar bu işi kasten ve sistemli bir şekilde devam ettirdiler. Hatta 1946 yılındaki Halk Partisi kurultayına sunulacak karar tasarısında “dinî kavramların dilden tasfiyesi” başlığı bile vardı. Son elli yıldır bu yarışta muhafazakârlar ve dini güçten, devletten ibaret görenler Batıcıları da geçtiler. Önce her biri özgün ve özel olan, Rabbimiz’in ve Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin kelâmından öğrendiğimiz kavramlarımızı kurban verdik. Sonra mesele kavramların içerdiği anlamları, sonra anlamların içerdiği değerleri, sonra değerlerin içerdiği ahlâkı, en son da ahlâkın içerdiği itikadı kurban vermeye kadar geldi.

Peki bu yıkımdan nasıl kurtulacağız? Yine işin müsbet, yapıcı, olumlu tarafına bakarak... Yıkımı meşrulaştırarak, şikâyet edip durarak değil, ihyâ ederek. Çünkü kelimeyi ihyâ, kavramı ihyâdır. Kavramı ihyâ, anlamı ihyâdır. Anlamı ihyâ, düşünceyi ihyâdır. Düşünceyi ihyâ, işi ihyâdır. İşi ihyâ, ahlâkı ihyâdır. Ahlâkı ihyâ, inancı ihyâdır. İnancı ihyâ ise insanı ihyâdır.

Kısacası, bizim temel kavramlarımız tevhid kavramlarıdır. Bunlar başka hiçbir dildeki başka bir kavramla eş tutulamaz. Tevhid kavramları bire bir tercüme edilmez. Mesela “takvâ” ayrı “korku” ayrıdır. “Sadaka” ayrı “bağış” ayrıdır. “Tevfîk” ayrı “başarı” ayrıdır. Bu kavramları böyle tercüme etmek sadece düşünceyi değil, giderek itikadı da bozar. Tevhid kavramları öğrenilir, öğretilir. Eğer bilmiyorsak öğreneceğiz. Başka kavramları ve kelimeleri nasıl öğreniyorsak aynen öyle. Biraz kendimize emek verelim. İmanımıza, özgünlüğümüze, kişiliğimize emek verelim.

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy