Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellemin hadis-i şerifleri, Ashab-ı Kiram’ın ve âlimlerin sözleri orucun biz müslümanlar için ne denli büyük bir fırsat ve imkân olduğunu şüpheye mahal bırakmayacak şekilde gösterir. Bu buradan hareketle Ramazan-ı Şerifin önemi üzerine çok sayıda müstakil eser kaleme alınmış; ayrıca tefsir ve hadis kitaplarında bu çok özel ayın ne şekilde ihyâ edilmesi gerektiği izah edilmiştir.
Bahrü’l-Medîd adlı meşhur tefsir kitabının müellifi Faslı âlim, Şâzelî şeyhi İbn Acîbe rahmetullahi aleyh de mutad olduğu üzere üç çeşit oruç olduğunu bildirir. Bunlar avamın yani sıradan insanların orucu, havassın (velîlerin) orucu ve havassü’l-havassın (velîler içindeki en seçkin âriflerin) orucudur.
İbn Acîbe rahmetullahi aleyh, bu tasnifin detaylarını şöyle anlatır:
“Avamın orucu, fecirden akşam güneş batana kadar yeme içmeden, cinsî münasebetten ve bunların yerine geçecek işlerden kendini uzak tutmasıdır. Kişi bunları bir şekilde yapar, fakat rahatça türlü çeşit günaha dalar, kalbi gaflet meydanlarında dolaşır. Bu oruç sahibinin oruçtan elde edeceği şey açlıktır; bunu Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin şu hadis-i şerifinden anlıyoruz: ‘Kim yalan konuşmayı ve yalanla iş yapmayı terk etmezse Allah’ın o kimsenin yemesini ve içmesini terk etmesine bir ihtiyacı yoktur.’ (Buharî, Savm 8)
Havassın orucu, bütün uzuvları boş ve faydasız işlerden uzak tutmaktır. Boş iş, kulu Cenab-ı Hakk’a vuslattan alıkoyan her şeydir. Bu oruç özetle, zâhirî ve bâtinî uzuvları (kalbi ve bedeni) bütün mâlâyâni şeylerden korumaktır.
Havassü’l-havassın orucu ise kalbi Allah Tealâ’dan gayrisine yönelmekten ve sırrı başkasına bağlanmaktan muhafaza etmektir. Kalbi Cenab-ı Hak’tan başkasını müşahede etmekten uzak tutmak ve sürekli O’nun huzurunda tutmaktır. Bu orucun sahibi sürekli oruç halindedir. İlahî huzurda kabul gören ârifler, sürekli oruçludur; kendilerini Cenab-ı Hak’tan perdeleyen şeylerden korurlar; kalpleriyle sürekli namaz halindedirler yani gönülleri hep ilahî huzurdadır.”
Hakkını vermenin niyet ve gayret istediği, yalnızca yemeden içmekten kesilmekten ibaret olmayan bu mübarek oruç ayının gidişiyle müslümanların hissettikleri hüzün, belki de velîlerin ve seçkin kulların orucu gibi bir oruç tutamamış olmaktandır. Bu sebepten Cenab-ı Hak’tan af ve mağfiret dileyerek başladığımız bu ayın sonunda da hatalarımız ve eksiklerimiz için af dilemeliyiz.
Bu manada Ramazan-ı Şerif’ten sonraki Şevval, Zilkâde, Zilhicce ayları kusurlarımızı telafi için yeni bir fırsat olarak gelir. Allah Rasulü aleyhissalâtu vesselamin bu aylarda oruç tutmayı tavsiye etmesinin bir hikmeti de bu olsa gerektir.