Seyyid Ahmed’in alışamadığını, onun Tanta günlerinde de bir terasta, gece çölleri ve yalnızlığı sevdiği bundan dolayı serinliğinde yıldızların altında sabahlara da kendisine “Bedevî” ismini verdiklerini kadar ibadet ederdi. Bazı kimseler, geceleri söylemiştir. Afrika bedevîleri gibi yüzünü uzun tilavetlerle ayakta öylece duran, yüzü örtmeyi alışkanlık haline getiren, çok iyi at Bedevîler gibi örtülü, gündüzleri de uzun kullanan ve son derece cesur bir genç olan uzun güneşe bakarak tefekkür eden bu Seyyid Ahmed, Mekke’de önemli âlimlerden zâtın olağandışı hallerinden rahatsız olmaya ilim tahsil etmiştir. Kur’an-ı Kerim’i hıfz başladılar. Onu her yerde çekiştirerek ettikten sonra kıraat ilminde ve Şâfiî şehirden çıkarmak istiyorlardı. O ise fıkhında derinleşmiştir. zamanını gece gündüz zikir ve murakabe ile geçiriyor, halkın verdiği sıkıntıya sabrediyor, Yirmi altı yaşında babasının vefatının şehirden ayrılmayı düşünmüyordu.
ardından ise ilmî faaliyetlerini durdurmuş, Münkirlere rağmen hareketli kişiliğinde de bazı değişiklikler büyüyen irşad olmuştur. At binme, cesaret ve atılganlıkta Mekke gençleri arasında bir dengi Şehrin ileri gelenleri Seyyid Ahmed Bedevî bulunmayan Seyyid Ahmed giderek kuddise sırruhû aleyhinde atıp tutadursun, insanlardan uzaklaşmış, sonra da tamamen özellikle tertemiz genç yüreklerde onun için köşesine çekilmiştir. Bir zamanlar tarifsiz bir sevgi ve saygı hâsıl oluyordu. O dizginlenemeyen gencin yerini ihtiyaç zamanlar çocuk yaşlarda olan Abdülâl b. miktarından fazlasını yemeyen, içmeyen, Fakih adlı kişi de bu genç dervişlerdendi. hata konuşmayan biri almıştır. Ailesinin itirazlarına rağmen Hz. Pîr’i çok sever ve ona hizmet ederdi. Allah Rasulü İmam Şa’rânî kuddise sırruhûnun aleyhissalâtu vesselamın Enes b. Mâlik “Tabakâtü’l-Kübrâ” adlı meşhur eserinde radıyallahu anhı genç yaşlarda yanına nakledildiğine göre Seyyid Ahmed bir alıp yetiştirmesi gibi, Şeyh Ahmed Bedevî nevi uzlette geçirdiği o günlerde Mısır de manevi istidatı yüksek bir genç olan taraflarındaki Tanta’ya dair rüyalar görür. Abdülâl’le yakından ilgilendi.
Rüyasını ailesine anlatır ve onların rızasını alarak ağabeyi Seyyid Hasan’la yola revan Yine İmam Şa’rânî kuddise sırruhûnun olur. naklettiğine göre Seyyid Ahmed’in anlaşılamayan bazı manevi halleri vardı. Bu seyahatte önce Irak’a giderek Kendisine rüyada güneşin doğuşu ve Abdülkadir Geylânî, Ahmed Rifâî, batışına dair bazı işaretler bildirilmişti. O da Hallâc-ı Mansûr, Adî b. Müsâfir kuddise Tanta’daki evin terasında saatlerce semaya, sırruhum gibi büyük velîlerin kabirlerini güneşe bakar, tefekkür ederdi. Bu yüzden ziyaret eder. Yaşayan şeyh ve âlimlerin gözleri kıpkırmızı hale dönmüştü. İrfan meclislerine katılır. Bu bereketli ziyaretlerin ehli büyük zâtlara göre o ilâhî bir âlemde, ardından1236 senesinde Tanta’ya kudsî bir cemiyettedir. O âlemin tadını ulaşır. Burada, muhtemelen Mekke’den aldıktan sonra hiç ayılmadığını, adeta -Hak tanıdığı İbn Şuhayt isimli velîye misafir katındaki şerefli melekler gibi- başka bir olur. Beldenin şeyhi olan İbn Şuhayt manevi varlığa dönüştüğünü söylemişlerdir. kuddise sırruhû ehl-i beyt sevdalısı bir O öyle mukaddes bir topluluğa katılmış ve zâttır. Mekke’nin seçkin ailelerinden ve tadına müstağrak olmuştur ki, bu âleme peygamber torunlarından olan Ahmed yansıtabildiği ancak ondan bir kırıntı Bedevî hazretleriyle yakından ilgilenir. Onu kadardır. Ki o kadarı bile asırlarca irşada Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemin bir vesile olmuştur.