Aramak

Yolunu Kaybedenler

HİKMET

14. yüzyılın meşhur sûfî âlimlerinden, Şâzeliyye tarikatı pîrlerinden İbn Atâullah el-İskenderî kuddise sırruhû “Tâcü’l-Arûs: Hikmet Tacı” adlı eserinde şöyle der:

İbadet ederken, hastayken, fakirken ve zenginken aldığın her nefes, Cenâb-ı Hakk’ın kudretindedir ve Allah Tealâ bunlarla seni imtihan etmeyi dilemektedir. Ahiretini feda edip dünyayı talep eden kimse, altın kaşıkla pislik yiyen kimseye benzer. Şimdi bu kişi ahmak sayılmaz mı?

İnsanların ilmi kaybettiğini zannetme. Onlar ilimden ziyade Allah Tealâ’nın kula bahşettiği muvaffakiyeti kaybettiler. Sana gereken ilk şey, aklına ağlamandır. Kıtlık bitkilerde olabildiği gibi akıllarda da olabilir. İnsanlar akılları sayesinde birbirleriyle geçinirler ve Allah’a kulluk ederler. Birbirleriyle geçinmeleri güzel ahlâkla, Allah Tealâ’ya kullukları ise O’nun rızasına uygun hareket etmekle gerçekleşir.

Âriflerin hallerini garip olarak görmenin sebebi, onlarla alâkanı kesmenden başka bir şey değildir. Eğer yolculuklarında onlara ortak olsaydın, verdikleri haberlerde de ortak olurdun. Eğer çektikleri meşakkatlerde onlara ortak olsaydın, mutluluklarında da ortak olurdun.

Kalp, göz mesabesindedir. Gözün de tamamıyla görülmez, ancak mercimek tanesi kadar olan kısmıyla görülür. Aynı şekilde kalp de böyledir. Kalpten maksat et parçası değildir; Allah’ın ona yerleştirdiği idrak kabiliyetidir. Cenâb-ı Hak, kalbi bedenin sol tarafında asılı bir kova gibi yaratmıştır. Eğer kalbin üzerine nefsinin istek rüzgârları eserse, asılı olan bir kovanın sallanması gibi kalp de sallanır. Aynı şekilde onun üzerine takva rüzgârı eserse yine sallanır.

Kalbe bazen şehvet duyguları galip gelir, bazen de takva duyguları... Böylece Allah Tealâ sana bazen ihsanını bazen de kahrını gösterir. Bazen seni övmek için kalbinde takva halini galip kılar, bazen de seni yermek için hevâ halini... Kalp, tavan mesabesindedir. Evde ateş tutuşturulduğunda duman tavana yükselir ve orayı karartır. Nefsin istekleri de aynı şekildedir. Bedende nefsin dumanı tüttüğünde, bu duman kalbe yükselir ve onu karartır.

Güçlü bir kimse sana zulmettiğinde gerçek güç sahibine yönel. Ondan korkma, yoksa sana musallat olur. Uğradığı zararı mahlûkattan bilen kimse bu köpeğin haline benzer: Birisi ona taş atıyor, fakat o asıl failin taş olmadığını bilmediğinden gidip taşı ısırıyor. İşte uğradığı zararı mahlûkattan bilen kimse bu köpekle aynı seviyededir.

İyiliği mahlûkattan bilen kimsenin durumu, bakıcısını gördüğünde kuyruğunu sallayarak yaltaklanan, fakat sahibi yaklaştığında ona aldırış etmeyen hayvanın haline benzer. Eğer sen akıllı isen, her şeyi Allah’tan bil, başkasından değil.

Yolunu kaybeden, ıssızlıkta kaybolan değildir. Asıl yolunu kaybeden, hidayet yolundan sapan kimsedir. Sen izzeti Allah’tan değil, insanlardan talep ediyorsun. İzzeti insanlardan talep eden kişi yolunu şaşırır. Kim de yolunu şaşırırsa, yürüyüşü onu varacağı yere uzaklaştırmaktan başka bir sonuç vermez. İşte gerçekten yolunu kaybetmiş kişi bu kimsedir.

Sen, “lâ ilâhe illallah” dediğinde, Cenâb-ı Hak senden bu sözün hakkını yerine getirmeni ister. Bunun hakkı ise, yaratılan her şeyi sadece Allah’a nispet edip O’ndan bilmendir.

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy