Aramak

Yönelişte Denge

Meslekte ilk günlerimiz, taşındığımız ev ve mahalle, ilk komşuluklar, ilk dostluklar, ilk kullandığımız araç ve gereçler hepsi başlangıçta merakımızı celbeder, daha çok ilgi duyarız. Fakat zamanla her şey sıradanlaşır, ilk günkü cazibesini kaybeder.

Ebu Hüreyre radıyallahu anhdan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuşlardır: “Kul, ibadete sarıldığında başta çok istekli, gayretlidir. Ancak her istek ve gayret gibi o da zamanla gevşer ve değişir. Ya sünnete ya da bid'ate doğru kayar. Gevşeme anında sünnete sarılan kurtulur, bid'ate dalan helâk olur.” (Tirmizî, 2453; Müsned Ahmed, 2/165; Ebu Naim, Hilyetü’l-Evliyâ, 1/285)

Hadis-i şerif her ne kadar ibadetlere mahsus irad edilmiş ise de genel anlamda insanın ilgilendiği her alanı, her şeyi ifade eden farklı rivayetleri de mevcuttur. Bunlardan birinde Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem: “Her şeyin – bir rivayette her işin- başlangıcı aşırı ilgi ve istekledir. Her ilgi ve istek bir süre sonra gevşeme ve değişime uğrar. Gevşeme anında sünnete yönelen kurtulur, sünnetten başka yöne sapan helâk olur.” buyurmuşlardır. (İbn Hibbân, 1/187)

Kim O'ndan iyi bilir?

Sünnet-i seniyye, anlayış ve uygulamada İslâm’ın nasıl hayata geçirileceğini gösteren en mükemmel uygulamalardır. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin yaşayışını ifade eden sünnet-i seniyye, hayatın her kesiti için en güzel örneklerle doludur. Allah Tealâ’ya kulluk ve yakınlık hususunda kimse O’nun titizliğine ulaşamaz. Buna rağmen o Şefkat Peygamberi ümmetine ibadetlerde kolaylığı tercih etmeyi, aşırılıklardan kaçınmayı, dünya ve ahiret işlerini birlikte ve dengeli sürdürmeyi emretmiştir.

Hadis-i şerif, yapılan işlerde dengeli olmayı emretmekte, takat dışına çıkmayı yasaklamaktadır. İbadetler hususunda, özellikle nafilelerin devamlı olması için sünnet-i seniyyeye uymayı, aşırıya gitmemeyi, takati zorlamamayı teşvik etmektedir. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem ashab-ı kiramdan bazılarının ibadet, zühd ve takva hususunda aşırılığa yöneldiklerini görünce onları huzura çağırmış, bu vesileyle hem ashab-ı güzini hem de ümmeti itidalli olmaya davet etmiştir.

Bir işe başlandığında ilk anlar her zaman daha şevk dolu ve heyecanlıdır. Her yeni iş, ibadet, arkadaş, araç gereç veya mekân başta insana cazip gelir. Zamanla alışılır ve sıradanlaşır, ilk anlardaki cazibesi söner. İlgide azalma veya değişme meydana gelir.

Günlük hayatta bu durumu sıklıkla tecrübe etmişizdir. Meslekte ilk günlerimiz, taşındığımız ev ve mahalle, ilk komşuluklar, ilk dostluklar, ilk kullandığımız araç ve gereçler hepsi başlangıçta merakımızı celbeder, daha çok ilgi duyarız. Fakat zamanla her şey sıradanlaşır, ilk günkü cazibesini kaybeder. Tıpkı bunun gibi ihlâs, samimiyet, teslimiyet, tevekkül, saygı, sevgi, merhamet, nefret gibi hislerimiz de ilk başladığında yüksek seviyede başlar bir süre sonra değişir.

İki tehlike

Hadis-i şerif, sünnet-i seniyyeye uyulmadığı takdirde aşırı ilginin insanı iki büyük tehlikeye sürükleyeceğine işaret etmektedir. Biri amelin maksadını aşıp başka mecralara kayması ve ibadet vasfını kaybetmesi, diğeri aşırılığın hak ve hukukun ihlaline, sorumlulukların ihmaline sebep olmasıdır.

İnsan, dünya ve ahiret mutluluğu için zorlukları yenmek, akıl, nefs, irade, kalp, beden, zaman ve çevre gibi kendi tabiatı ve çevresiyle ilgili etkenlerle mücadele etmek zorundadır. Bu süreçte bilgisi ve gücü sınırlı, iradesi zayıf, zaman ise akıp tükenmekte. İşte bu noktada sünnet-i seniyyeye tâbi dengeli bir hayat azı çoğaltmakta, adeta bir altın formül olarak imdada yetişmektedir.

Sorumlulukların gereğini yaparken dünya ve ahiret dengesini tutturmak, biri diğerinin alternatif değil tamamlayıcısı olarak yürütmek müslümanın en önemli özelliklerindendir. Hak ve sorumluluklar, madde ve mana, fert ve toplum, ruh ve beden ilişkilerini düzenli ve dengeli sürdürmek, gücü ve zamanı ölçülü kullanmak dinde istikamet üzere olmak demektir. Bu aynı zamanda kulluğun huzur ve huşû ile yapılmasının anahtarıdır. İbadetleri aşk ve şevkle yapmak için itidal şarttır.

Sermayeyi verimli kullanmak, ileri yaşlarda keşke dememek için itidalli olmak gerekir. Söz konusu hadis-i şerifle ilgili anlatılan olaylar bu hususta önemli ve açıklayıcıdır. Bunlardan biri, ashab-ı güzinden Abdullah b. Amr radıyallahu anhın kıssasıdır.

Abdullah b. Amr, Kur'an-ı Kerim’i her gün ezberinde okuyup hatim eden, gündüzleri oruç, geceleri ibadetle meşgul genç sahabilerden biriydi. Babası Amr b. Âs radıyallahu anh varlıklı sahabilerdendi. Oğlunun ibadetle fazla meşgul olduğunu ve ailesini ihmal etmeye başladığını fark edince durumu Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme bildirir. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem onu yanına çağırmış, ailesini ihmal etmeyecek şekilde ibadetleri azaltmasını emretmiş ve aşırıya gitme hususunda kendisini uyarmıştır. Bu olaydan yıllar sonra Abdullah b. Amr radıyallahu anh yaşlanır, artık nafile ibadetleri eskisi kadar yapamaz. Söz konusu hadis-i şerifi naklederken şöyle yakınır: “Keşke zamanında Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemin ruhsatını ve bana söylediklerini tutsaydım!”

Benzer bir hadise sahabi hanımlardan gece ibadetleriyle meşhur Havle bint Tüveyt radıyallahu anhâ hakkında da anlatılmıştır. Hz. Âişe radıyallahu anhâ validemiz hadiseyi şöyle nakleder. "Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem eve girdikleri bir esnada yanımda bir hanım vardı. – Bu kimdir, diye sordular. – Falanca hanım; hani şu geceleri uyumayan, dedim. Bunun üzerine buyurdular ki: – “Takatinizin yettiği amelleri yapınız. Vallahi siz yorulup usanmadıkça Allah fazl u keremini kesmez.” Nitekim Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellemin en çok hoşnut olduğu amel, devamlı yapılanıdır.” (Buhârî, 1886; Müslim, 782)

Dini zorlaştırmak

İslâm kolaylığı önceleyen bir dindir. Kolaylıkla yaşanılabilecek bu dini zorlaştırmak, yaşanılamaz bir hale dönüştürmek büyük vebaldir. İbadetler amaç değil araçtır; asıl maksat Cenâb-ı Allah’a kulluk ve rızasına nail olmaktır. Dolayısıyla sırf ibadet oldukları için değil, Allah Tealâ’ya yakınlaşmaya vesile ve O’nun emri olduğu için ibadet yapmalı, şekil ve çokluktan ziyade ibadetin içi ve dışıyla tam ve güzel yapılmasına önem vermelidir.

İhlâs ve istikamet üzere devamlı yapılan her amel, miktarı az olsa dahi bu özelliği taşımayan çok amelden daha makbul, faydalı ve değerlidir. İster dünya ister ahiret işleriyle ilgili olsun, Cenâb-ı Allah’ın koyduğu ve sürdürülmesini emrettiği dengeyi bozmak, birini diğerini iptal edecek şekilde yapmak önce huzursuzluğa sonra felakete sebeptir.

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy