13. yüzyılın meşhur sûfî âlimlerinden İbn Atâullah el-İskenderî kuddise sırruhû “Tâcü’l-Arûs: Hikmet Tâcı” adlı eserinde şöyle der:
Kalbi hasta olan kimse takva elbisesi giymekten alıkonulur. Eğer kalbin, nefsin tutku (şehvet) ve yönlendirmelerinden kaynaklanan hastalıklardan iyileşirse ancak o zaman takvanın yükünü taşıyabilirsin. Kişinin ibadetten tat alamaması, nefsine uymaktan dolayı kalbinin hasta olduğuna delalet eder. Allah Tealâ, şu ayet-i kerimede şehveti hastalık olarak isimlendirmiştir:
“Ey Peygamber’in hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer Allah’a karşı gelmekten sakınıyorsanız (erkeklerle konuşurken) sözü yumuşak bir eda ile söylemeyin ki kalbinde hastalık olan kimse ümide kapılmasın. Güzel (ve doğru) söz söyleyin.” (Ahzâb 32)
Şehvet hastalığını tedavi edebilmen için iki yol vardır: Birincisi sana faydalı olan şeyi yapman, yani ibadet etmendir. İkincisi ise sana zararı dokunacak şeyden, yani günahtan sakınmandır.
Bir günah işler de ardından hemen tevbe eder, pişmanlık duyar ve boynunu büküp Allah’a yönelirsen, bu hareketin Allah’a yakınlaşmana sebep olur. Yine bir ibadet yapar da ardından ibadetini beğenir ve kibre kapılırsan, bu hareketin de Allah’tan uzaklaşmana sebep olur.
Sana şaşıyorum! Harama bakmak, gıybet, laf taşıma gibi yasaklardan dilediğini yaptığın halde, kalbinin ve âzâlarının iyi olmasını nasıl isteyebiliyorsun? Bu durumda sen hastalığını zehir ile tedavi etmeye çalışan veya elbisesini kara bir şeye sürterek temizlemeye çalışan kimseye benziyorsun.
O halde Rabbin’le olmaya (halvete) ve dünyadan kalbini çekmeye (uzlete) sarıl. Kim uzleti âdet haline getirirse şeref sahibi olur. Uzletin hakkını veren kimse Allah’ın kendisi için hazırladığı mükâfatları elde eder. Uzletin hakkını vermenin alameti ise kalpteki perdenin açılması, kalbin dirilmesi ve orada Allah sevgisinin yerleşmesidir.
Sana gereken çok amel değil, güzel amel işlemektir. Güzel yapılmamış çok amel, para etmeyen değersiz taşa benzer. Güzel yapılmış az amel ise pahalı ve az bulunan bir taşa... Hacmi küçük fakat kıymeti büyük olan yakut gibidir.
Kim nefsinin yakasına yapışmazsa nefsi onun yakasına yapışır. Kim nefsinden Allah’a karşı olan haklarını talep etmezse, nefsi ondan kendi isteklerini talep eder. Eğer nefsine ağır ibadet yükleri yükleseydin, senden günah işlemeni talep edemez, günah işleyecek bir boşluk bulamazdı.
Ey Allah’ın kulu! Dindarlığın senin ana sermayendir. Eğer dindarlığını kaybedersen sermayeni kaybetmiş olursun. Öyle ise dilini Allah’ın zikriyle, kalbini O’nun muhabbetiyle ve âzâlarını O’nun hizmetiyle meşgul et. Beden arazini iyi sür ki ekilen tohumlar kolayca yerleşip bitsin. Kim çiftçinin arazisini işlediği gibi kalbini işlerse o kişinin kalbi nurlanır.